7.Sınıf : Türkçe - 1. Ünite : Sözcükte Anlam - Söz Öbekleri - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Gerçek komşuluk anlayışı ve kavramının, Türk toplumu için asla tarihin eskimiş sayfalarında kaybolup gitmiş olmamasını dilerdim. Hakkında söz söylenirken de “bir zamanlar” diye başlamamak olurdu bir dileğim. Fakat ne yazık ki “Evet! Bir zamanlar...” insanlarımız ev almaz, komşu alırlardı. “Komşuda pişer, bize de düşer.” anlayışı, dar zamanda, yokluk günlerinde somut bir teselli cümlesi idi. “Komşu, komşunun külüne muhtaç” olduğunu bildiği için gözü gibi bakardı komşusuna.. Komşunun adı geçtiğinde, akan sular durur; sevinç, üzüntü, acı, gözden akan yaş, gönülden gelen kahkaha ve bir dilim ekmek paylaşılırdı.
Bu metindeki altı çizili söz öbeklerinde,
I. Avunma durumu, avuntu
II. Çevresindekilerden yararlanma
III. Geçmişte kalan bir durum
IV. Önemle korumak, sakınmak
Biz, toplum olarak çoğunlukla konuşmayı severiz. “Dinlemek” nedense çoğumuza zor gelir. Biri konuştuğunda, “Şu adam sussa da ben konuşsam.” diyenimiz azımsanmayacak kadar çoktur. Dinlemek, ilişkilerimizin can damarıdır. Konuşmaktan da zordur. Konuşurken aklımızda olanları, bildiklerimizi, düşündüklerimizi hatta yapmışsak hazırladığımız metinleri aktarırız. Dinlerken ise kendimizi düşüncelerimizden, zihin fısıltılarından uzak tutup yalnızca söylenenler üzerine yoğunlaşmamız gerekir.
Sabır, din bilginlerimize göre üç türdür. Biri bir felakete, sıkıntıya karşı sabırlı davranabilmek; diğeri ibadette sabırlı olmak; üçüncüsü büyük bir irade ile günaha direnebilmektir. Hangi konuda olursa olsun; sabır, insanı sonuca ulaştırır. “Sabreden derviş muradına ermiş.” sözü; yaşanmış, tecrübelerin imbiğinden geçmiş doğru olan bir gerçeği yansıtır. Öte yandan sabır, insana harekete geçmeden önce düşünme alışkanlığı kazandırır. Hiddet ve kini yenmede gösterilen sabır, kişiyi sakin ve yumuşak huylu yapar. Yumuşak huy, akıl ve bilgi eşliğine bir de “tatlı dil” eklendiğinde “yılanı deliğinden çıkarmak” çok kolaydır.
Okur - yazar olmak... Bu iki sözcük, bir arada dilimize fazlasıyla yerleşmiş ve kullanılır olmuşsa da gerçekten okur ve yazar mıyız? Hiçbirinizin bu soruya kolaylıkla “Evet!” diyemeyeceğinizi çok iyi biliyorum. Oysa ünlü İngiliz Şair Lord Byron’ın “Bir damla mürekkep, bir milyon kişiyi düşündürebilir.” sözündeki gibi bizi düşünen, sorgulayan, çalışan ve üreten yapan yol, okumaktan geçer. Yolun sonu da bilim, iyi ahlak ve insan olmaktır. Okumak, insan için en kolay ve etkili öğrenme yoludur. İlkokul sıralarında başlayan eğitim süreci, tüm yaşam boyu devam eder. Üniversite bitirilip son nokta konsa da kişinin kendini eğitmesi, dünyayı ve yaşamını gözlemlemesi, karşısına çıkan değişimlere ayak uydurması, tecrübelerden ders alarak kendini geliştirmesi de yaşam okulunun adı konmamış sınıflarıdır.
Geçmişte yaşamak, gelecek tasası ile aklımızı meşgul etmek, karşımıza çıkan insanları otomatik bir gözlemci edasıyla yargılamak bize yaşadığımız anı ıskalatır. Güzel bir manzara, doğanın sunduğu renk, koku ve tasarım zenginliği karşısında mutlu oluruz. Bakmayı sürdürdüğümüzde, sadece bu güzelliği düşünüp, doya doya seyrediyorsak sorun yoktur. Karşımıza çıkan nimetten tam olarak yararlanıyoruz, demektir. Kısaca, “farkındalık boyutu”ndayızdır.
Yeni bir çağ olarak tanımlanacak olan bu yakın gelecek, gerçekten bize bir ya da iki on yıl uzaklıkta ve zaman hızla yaklaşıyor. Bu çağa şimdiden; Robot Çağı, Fütürist Çağ, Hologram Çağı, Nano Teknoloji Çağı, Dijital Çağ, Simülasyon Çağı gibi pek çok ad yakıştırıyorlar. Bu Yeniçağ insanının ideal biçiminin tanımlaması, “Bir konuda derinlemesine bilgi sahibi olurken diğer konuların üzerinde az da olsa durulmasıdır.” şeklinde yapılıyor. Bir başka deyişle; bir şeyin her şeyini, her şeyin bir şeyini bilmek...