10. Sınıf: Felsefe - 10. Ünite : Felsefi Okuma ve Yazma - Felsefi Okuma ve Yazma - Ünite Tekrar Testi
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Bir filozof, eğer varlığın algılanabilir bir nesne cinsinden bir şey olduğunu öne sürüyorsa gerçeğin bilgisine de duyumlar ve deney yoluyla ulaşılabileceğini söyler. Felsefe de varlığı nesne cinsinden bir şey olarak kabul ettiği için, gerçeğin bilgisine ulaşma yolu olarak sezgi veya buna benzer bir yol öneren hiçbir filozof olmamıştır
Probleminizle ilgili biri size doğru bilgi vereceğini söylediğinde onun doğru söylemeyeceğini düşünebilirsiniz. Bunun nedeni, gözlemlerimizin bizi yanıltabileceği bilgisidir. Bu bilgi, bize yardım etmek isteyen kişinin de yanılma payı olabileceği sonucuna götürür. Doğrunun hiçbir zaman bilinemeyeceğini iddia eden biri bile bu iddiasının hatalı olabileceğine ihtimal vermez. Sosyal hayatta da aynı şey geçerlidir aslında. Çocuğuna gelecekteki mesleklerle ilgili nasihat veren bir baba düşüncelerinde hata olabileceğini hiç çocuğuna söyler mi?
Döneminin en büyük heykeltıraşlarından Donatello, geçimini kuyumcu dükkânlarında çalışarak sağlamıştır. Eğitim aldığı ustası ile birlikte Roma’nın bina ölçümlerini yaparak şehre yücelik duygusu katmıştır. Eserleri döneminde geçerli olan herhangi bir sanatsal geleneğe uymadığı gibi, eserlerine yapılan eleştirilere de hiçbir yanıt vermemiştir.
Seçme sınavlarında herkes aldığı puanla orantılı olarak tercih hakkına sahip olur. Doktor olmak isteyen bir öğrenci, üniversite sınavında tam puan aldığı zaman bütün tıp fakültelerini tercih etme hakkına sahip olur. Bu başarı öğrencinin eğitim alanındaki özgürlüğünü genişletir.
Platon, Sokrates’in insan tanımını “tüysüz iki ayaklı” olarak nitelendirip bu tanım için övgüde bulunduğunda, Diogenes tüylerini yolduğu bir tavuk getirmiş ve Platon’un akademisine hitaben “ Bakın! Ben de size Platon’un insanını getirdim.” demiştir. Bu olaydan sonra Diogenes’in de katkısıyla Platon’un tanımı “tüysüz, geniş tabanlı, iki ayaklı” olmuştur.
İnsanlar bir dönem güçlü canlılara tapınmışlardır. Onları ayin, ritüel, tören gibi etkinlikler yoluyla kutsamışlardır. insanlar vahşi hayvanları avlamayı, sonra da evcilleştirmeyi başardıktan sonra onlardan korkmaz, onlara tapınmaz oluşmuşlardır. Tapınmadığı gibi onları hem besin kaynağı haline hem de gücünden yararlandığı evcil hayvanları toplumsal yaşantının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Ancak insan kendisine yeni Tanrı edinmekte hiç de geç kalmamış, bir bakıma Tanrısız bir gün bile geçirmemiştir.
Seçilmiş bir hükümet, vatandaşlarının haklarını daha kolay kullanılabilmeleri için gereksiz gördüğü birtakım kuralların kaldırılmasını, bireyin devletle ilişkisinin sadeleştirerek bürokratik işlerin hızlanmasını, böylece vatandaşlarının mutluluğunun artmasını ister. Bürokrasi ise bu konuda dirençlidir. Bugün var yarın yok olan seçilmişler karşısında ellerindeki gücü korumak isterler.
Gümüzde ahlak felsefesinin kendine yeni problem alanları bulduğunu bilmeyenler, ahlak felsefesinin İlk Çağ’dan bu tarafa; iyi, kötü, vicdan, erdem gibi kavramlara hapsolduğunu düşünebilir. Ölümcül bir hastalığı olmadığı halde, kendi kendine bakmakta zorlandığı için hayatına devam etmek istemeyen birinin bu özgür seçimi nasıl yerine getirilecektir? Klasik intihar ve ötenaziden farklı olarak, “yardımlı intihar” olarak adlandırılan bu durum; bir doktorun öldürücü maddenin olduğu iğneyi hazırladığı, ancak kişinin iğneyi kendi kendine uyguladığı durumlara denmektedir. Özgür seçimi doğrultusunda, yardımlı intihara izin veren ülkelere ölüm yolculuğu yapan insanlar etik için yeni ufuklar açmaktadırlar.
Dünyanın en saygın üniversitelerinin açıkladıkları yeni bilimsel bilgilerden kuşku duymamak eğilimi, yaygınlık kazanmaya başladı. Bu tutum hakikat arayışının önündeki en büyük engeldir. Eskiden bilimin öncüsü olanlar otorite kabul edilir ve sorgulanmazlardı. Günümüzde bu otoritelerin yerini üniversiteler almaya başladıysa bu bilimin felaketi olur. Bilginin doğruluğunu kanıtlarda değil de kaynakçada arayan anlayış bilim tarihine hiç de yabancı değil
Çok öfkeliysek, üzgünsek kendi kendimize yüklenir dururuz. “Kendini doldurup durma!” diyen birileri bile çıkar karşımıza. Ne demektir kendini doldurmak? Neler olur sonunda? Beynimizi doldurmak iyi midir yoksa kötü mü? insanın kendine yaptığını aslında kimse yapmıyor. İnsan çoğu zaman zihninde gelişi güzel, gerekli gereksiz, doğru - yanlış kavramlar oluşturuyor, bunlara inanıyor sonra da bu kavramlarla tartışmaya girişiyor. Terimler ve zihindeki kavramsal karşılıklar başka başka olunca düşünülen ile ağızdan çıkan bambaşka oluyor. Böyle bir durumda nasıl iletişim kurulabilir ki...