11. Sınıf - Felsefe - 1. Ünite : MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
“Hiçbir şey plansız oluşmaz, her şey bir anlam taşır ve bir zorunluluğun ürünüdür.”
Aristoteles’e göre, erdem insanda doğal bir yatkınlık olarak bulunur, insandaki bu erdem de ancak devlet düzeninde gelişebilir. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Buna göre bir devletin iyi olup olmamasını da, dış formu, yönetim şekli, baştakilerin sayısı değil, insanda doğal bir yatkınlık olarak bulunan erdemin gelişme durumu belirler. Hükümet şekillerinin doğru ya da yanlış olduklarını gösterecek ölçü ancak bu olabilir. Dolayısıyla iyi bir devlette koşullar da, bu yüksek ereği gerçekleştirecek şekildedir.
Antisthenes, “Hazdan, deli olmaktan daha çok korkarım” diyor. Çünkü haz insanı köle yapar. Hazzın karşısına çalışıp didinmeyi, güçlük ve sıkıntıyı koyan Antisthenes’e göre, yaşamın ereği mutluluktur. Mutluluğa da ancak boş kuruntulardan kurtulmakla, ruh dinginliğiyle, ruhun özgür olmasıyla erişilebilir; erdem işte budur. Sağlık, güzellik, zenginlik, lüks, şan ve şeref gibi şeyler aldırış edilmeyecek şeylerdir. Yoksulluk, ihtiyaçsızlık, adı sanı olmamak insanı gururdan, boş kuruntulardan korur, köle olmaktan kurtarır.
Eski Doğu kültürlerinde Tanrı ile kul arasında aracılık eden gizli güçlere sahip olduğuna inanılan din adamaları kastı vardı. Buna karşılık İlk Çağ Yunan dünyasında, hayatının en yüksek ereğini bilgide bulan, bilmek için yaşayan, araştırmacı düşünürler vardı. Bu düşünürler öğretmek, öğrenmek, birlikte bilimsel çalışmalar yapmak adına bir araya gelen birer bilim derneği, birer bilim tarikatı gibiydiler.
Nasıl ki meşe tohumundan çam değil, meşe ağacının ortaya çıkması zorunluluğu varsa, her insanın kaçınamayacağı, yaşamına zorunlu olarak hakim olan bir yazgısı vardır. Tıpkı bir tohumun hangi meyveyi vereceği önceden belli olması gibi bir insanın yaşamın nasıl geçeceği de önceden belirlenmiştir. Bundan dolayı bir insanın yapabileceği en iyi tutum, kendi yazgısını olduğu gibi kabullenmesinden ibarettir.
Pyrrhon, mutluluğu dirlik ve gönül şenliği içinde geçen bir yaşamda bulur. O, ilk olarak hayatın en yüksek ereğine ulaştıracak bilginin ne olduğunu, böyle bir bilginin olup olmadığını araştırır. Sonunda, hiçbir bilginin insanı mutlu etmeye yetmeyeceğini öne sürer. Çünkü her sav için birbirinin karşıtı olan eşit güce sahip iki kanıt ileri sürülebilir. Bundan dolayı hiçbir şey için kesin bir şey diyemeyiz. Öte yandan gerek duyular gerek akıl bize nesneleri oldukları gibi değil, göründükleri gibi yansıtırlar.
Aristoteles’e göre, insanı mutluluğa eriştirecek erdem doğru eylemde bulunmayı gerektirir. Doğru eylem ise aşırılıklardan uzak durmaktır. Örneğin, delice atılganlık ile korkaklığa göre cesaret, müsriflik ile cimriliğe göre cömertlik, dizginsizlikle düşüncesizliğe göre düşünceli olma, haksızlık yapma ile haksızlığa katlanmaya göre adalet, deli gibi kızıp köpürme ile vurdumduymazlığa göre de dengeli oluş doğru eylemdir.
Epikuros’a göre, hayatın amacı, vücudun bir andaki acısızlığıdır; geçmiş durumlar için hoş anıları olmak, gelecek için güven içinde bulunmaktır. Bu düşüncelerini şu sözlerle ifade ederler: “Aç kalmamak, susamamak, üşümemek! Vücudun istedikleri, özledikleri bunlar. Bu durumda olan ve ileride bu durumda olacağını umabilen kimse, mutlulukta Zeus ile, tanrıların en yücesiyle bile yarışabilir.”
“İnsan için ne bildiği şey üzerinde ne de bilmediği şey üzerinde araştırmada bulunmak olasıdır. Bilinen şey üzerinde araştırma gereksizdir; çünkü zaten bilinmektedir. Bilinmeyen şeye gelince, ne araştırılacağı bilinmediği için araştırma yapılamaz.”