11. Sınıf - Felsefe - 1. Ünite : MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Platon’a göre, bizler idealar dünyasına erişemeyiz. İdealar, duyusal şeylerin kendilerine benzedikleri, onları taklit etmeye çalıştıkları ancak hiçbir zaman tam olarak bunu başaramadıkları bir varlık alanıdır. Duyusal şeyler mükemmel olan ideaların kusurlu kopyalarıdır. İdealar ve duyusal şeyler arasındaki ilişki pay almadır. Duyusal şeyler idealardan ne kadar pay alırsa o kadar var olur ve varlık, birlik ve devamlılık kazanır.
İnsanın doğası gereği politik bir canlı olduğunu söyleyen Aristoteles’e göre, insanın iyisi, insan ancak bir devlet düzeninde yaşarsa olanaklı olur. Buna göre devletin asıl amacı, yurttaşları ahlaki bakımdan biçimlendirmek ve olgunlaştırmaktır. İnsanda erdemli olmak için doğal bir yatkınlık vardır, işte devlet bu yatkınlığı geliştirecek, olgunlaştıracak düzenlemeleri yapmalıdır. Devletteki en yüksek ödev insanın ahlakça olgunlaşmasını sağlamaktır. Yönetim biçimleri de buna göre doğru ve yanlış olarak nitelendirilebilir.
piktetos’a göre, kişi, bir başkasına daha iyi bir rol verildiği için kıskançlık duymamalı, makyajı yapan burnunu çirkin gösterdiği için, kendisini aşağılanmış hissetmemelidir. Yapılması gereken şey, akla uygun olmayan duygular, tutkular karşısında, kişinin güçlü olması, bağımsızlığını kazanmasıdır. Bu bağımsızlığa giden yol ise, bilgelikten geçer. İnsan kendisini bu olumsuz duygulardan kurtarabilirse, yani duygusuzluk haline ulaşabilirse, bilge insana özgü olan huzur ve mutluluğa kavuşabilir.
Nil nehri taştı, Mısırlıların tarlaları bir mil tabakası altında kaldı ve tarla sınırları kayboldu. Bu durum Mısırlıların tarlalarının yerini, sınırlarını yeniden tespit etmek için geometri teoremlerinin keşfine başlangıç olabilecek birtakım ölçme yöntemlerini geliştirmelerini gerekli kıldı. Fakat bu bilgileri, aralarında bağıntılar olan bir kurallar sistemi oluşturmuyor, herhangi bir dik üçgende doğru olduğunu bilmiyorlardı. Geometrileri henüz gerçek anlamıyla bir bilim değildi. İşte ilk Yunan filozof-bilim insanları Mısırlıların kullandıkları geometrik şekillerin dayandıkları kuralları, ilkeleri belirleyerek geometri bilimini kurmuşlardır.
Epiktetos’a göre, insan için en önemli erdem bilgeliktir. Bilgelik ise, insanın kendisini doğanın ayrılmaz bir parçası olarak görmesi ve doğanın seyrine ayak uydurmasıyla elde edilir. Epiktetos insanın doğa karşısındaki durumunu, bir dramdaki aktöre benzetir. Dünya tarihi ile ilgili bu dramda, insan yalnızca bir oyuncudur. Oyuncu oynayacağı rolü seçemez, dekora, oyunun içeriğine etkide bulunamaz. Tanrı ya da akıl ilkesi, her insanın bu tarih içinde ne olacağını belirler. Dünya sahnesinde bir tiyatro eserindeki oyuncuya benzeyen insan, hiçbir etkide bulunamayacağı şeyler karşısında kayıtsız kalmalıdır. Onun kontrol edebileceği tek şey, kendi tavrı ve tutkularıdır.
Epiktetos’a göre ruh, havuzu aydınlatan ışık gibidir. Havuzun suyu dalgalandıkça ışığın da dalgalandığı sanılır. Oysaki ışık olduğu gibidir. İnsan için de böyledir. O bulanık ve üzüntülü iken, erdemleri bulanık ya da sarsılmış değildir. Onun özündeki güçler kıpırdanmıştır. Bu güçler durgunlaşınca her şey durgunlaşacaktır.
Epiktetos, servetinin bir parçasını kaybeden insanın bunu bir kayıp olarak gördüğünü ama sözüne bağlılığı, temizliği, alçak gönüllülüğü bıraktığında ise bir şey kaybettiği düşüncesine kapılmadığını belirtir. Oysa insanı insan yapan özellik Epiktetos’a göre, mal, mülk sahibi olup zenginlik içerisinde yaşamak değildir; verdiği sözü tutma, maddi ve manevi temizlik, alçak gönüllülük gibi özelliklerdir.
Erdem, Antik Yunan’da bir şeyin yetkinliği anlamına gelir. Erdem sözcüğünü felsefeye sokan, insan ve insanın etkinlikleri için kullanan Sokrates olmuştur. Erdem, bir bıçak için söz konusu ise, bıçağın erdemi iyi kesmektir. İnsan için söz konusu olduğunda erdem, hareket, büyüme, üreme değildir; çünkü bunları hayvanlar da gerçekleştirir, insanın erdemi, onu hayvanlardan farklı kılan aklını en yüksek düzeyde kullanmasından ve onu geliştirmesinden oluşur.
“Filozoflara bak, onlar bile sıkılmadan uyduru uyduruveriyorlar! Ben asıl başka bir şeye şaşıyorum; o yazarlar attıkları anlaşılmayacak da dediklerine inanılacak mı sanıyorlar? Her neyse, bende onlara özendim, gönlümde bir ün salma dileği uyandı, gelecek yüzyıllara benden bir şey kalsın dedim. Yalan söylemek özgürlüğü olduktan sonra ona ben de asılmak istemez miyim? Başımdan anlatılmaya değer bir şey geçmedi, olsun. Yalanda mı yok? Ama benim yalan söyleyişim ötekilerinin ki gibi değildir; ben yüzümün akı ile yalan söylerim; hiç değilse onlar gibi doğrucu olduğuma inandırmaya kalkmıyorum. Ta baştan bildiriyorum, yalandır benim anlattıklarım...”
Bilim ve felsefenin doğabilmesi için her şeyden önce, toplumun belirli bir refah düzeyine erişmiş olması gerekir. Çünkü felsefeyle uğraşacak kişi temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak yerine, boş zamana sahip olmalıdır. MÖ 6 . yüzyılda İyonya, çeşitli ticaret yollarının birleştiği bir kavşak olan ve başta denizcilik, tarım, ticaret olmak üzere, çeşitli yollardan oldukça zenginleşen bir bölgedir. Güneyde Mısır’a, Kuzeyde Karadeniz’e, Doğu’da Mezopotamya’ya ve Batı’da da bütün Yunan kentlerine erişebilme konumunda bulunan bu zengin liman kentinde, insanlar gerçek bir zenginlik ve genel yönelimi itibarıyla maddi bakımdan rahat bir ortamda yaşıyorlardı.