11. Sınıf - Felsefe - 1. Ünite : MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Protagoras’ın “insan, her şeyin ölçüsüdür” ifadesine göre, eşya kendisini, olduğu gibi insanlara sunmaz. Sunulan, her zaman belli yönleri ya da özellikleridir. Eşya, insanlara her zaman bir kişinin herhangi bir zamandaki koşullar tarafından belirlenen bir yolla görünür. Eşyaya ilişkin bilgimiz, eylemlerimiz ve durumlar tarafından belirlenir.
Sokrates’e göre, bilimsel çalışmanın amacı, duyularla edinilen tek tek algılar değil, kavramdır. Çağdaşı olan Sofistler söz sanatı ile ilgilenirken Sokrates, çok daha derin bir düşünme ile, kavram ile nesnenin özünü kavrayabileceğini umarak, ele alınan konuyu hep tümel olarak belirlemek ister. Bunu yapmakla Sokrates, tekilin tümele bağlı olduğunu, bir şeyin özünü ya da kavramını bilen kimsenin, yargısı için sağlam, değişmeyen bir temel bulmak suretiyle sanılardan kurtulup güvenilir bilgiye ulaşacağına inanır.
Protagoras için duyu algısı ve bundan doğan sanı (doxa) biricik bilgimizdir. Her sanı doğrudur. Protagoras’ın ün salmış sözü ile ifade edilirse, “İnsan her şeyin ölçüsüdür, var olanların varlıklarının da, var olmayanların var olmadıklarının da.”
Sofistlere göre bilgi, teorik bir merakı gidermek için değil; aksine gündelik yaşamın emrinde değer bulur. Bilgi hayatın kontrolüne yarayan bir araç olduğu sürece değerlidir. Bu anlamda Sofistler bilgiye, hayatta yaşama sanatı ve hayatı kontrol etme konusundaki işlevleri bakımından önem verirler.
Demokritos’a göre, evren yalnızca atomların çarpışmaları ve birbirleri üzerindeki basınçlarıyla oluşmuştur; evrendeki bu oluşa kesin bir zorunluluk egemendir, bütün olup bitenler nedensel zorunlulukla meydana gelir.
M.Ö. 5. yüzyılda para karşılığında felsefe öğreten gezgin filozoflar olarak tanınan Sofistler, bilgide rölativist bir görüş savunmaktadırlar
Platon felsefi öğretisini mağara benzetmesiyle anlatır. İnsanlar doğdukları günden beri bir mağaranın içindedirler. Sırtları mağaranın girişine dönük ve zincirlenmiş oldukları için sadece mağaranın ağzından içeri giren ışığın duvara yansıttığı gölgeleri görürler. İçlerinden biri zincirden kurtulur ve dışarı çıkar, ilk başta aydınlıktan gözleri kamaşır, bir şey göremez; gözleri alışınca gölgelerin asıl kaynağını görür. Tekrar mağaraya girip gördüklerini anlattığında mağaradakileri gerçeğe inandıramaz. Platon mağaradakileri sadece duyuları kullanan kişilere, zinciri kırıp dışarı çıkan kişiyi de aklını kullanan kişiye benzetir.
Sokrates, gerçek bilgiye götüren yolda önce, ortaya konan düşüncelerin üstünkörülüğünü, tutunamazlığını sorduğu sorularla göstermeye çalışır. Diyaloglarına, kendisinin bir şey bilmediğini söyleyerek başlayan Sokrates, bilgiçlik taslayanlarla ironiyle (alay etme) karşılık verir; ardından konuştuğu kimsede doğruyu meydana çıkarmaya girişir. Onun deyişiyle, ruhta uyku halinde bulunan düşünceleri doğurtur.
Aristoteles’e göre, nasıl sözler düşüncenin işaretleri ise, düşünceler de var olanın yansımalarıdır, benzerleridir. Düşüncenin doğru olması demek, var olana uygun olması demektir. Yanlış bir yargı, var olmayan bir şeyi var diye gösteren yargıdır. Buna göre, yargıda varlığın örneği çıkarılır, dolayısıyla da yargının formları aynı zamanda varlığın da biçimleridir.
Platon, teorik bakımdan Politiea adlı eserindeki ideal devletini en iyi bulmaktadır. Fakat o, devleti için düşündüğü birçok şeyin gerçekleşemeyeceğini anlayınca vazgeçer. Dolayısıyla Nomoi adlı eserinde, mutlak olarak değil de, ancak rölatif olarak en iyi olabilecek devleti tasarlar. Bu devlette artık en iyi, en bilgili kişiler değil, yasa egemendir. Bu devletin yöneticileri yasanın üstünde değil, yasa onların üstündedir.