11. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 2. Ünite: Hikaye - Ünite Tekrar Testleri Test Soruları - Test Çöz - 2023 Yeni MEB Eğitim Müfredatına Uygun Yeni Nesil Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Yazarın hikâyelerinde vaka ve anekdotun önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Klasik vaka düzenine sahip Mauppasant tarzı bu hikâyelerde olaylar giriş, gelişme, düğüm ve çözüm esasına göre ele alınır. Yazar hakkında bir diğer ortak kanıysa Sadri Ertem’le birlikte başlatılan Anadolu gerçeklerine yöneliş, köylü ve isçi sorunlarını dile getirme olarak da tanımlanan “Toplumsal Gerçekçilik” içerisinde yer almasıdır. Sanatçının Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya ve Sırça Köşk adlı beş hikâye kitabında toplam atmış dört hikâye vardır.
Dağa Çıkan Kurt --- fiilî olarak da katıldığı Millî Mücadele süreci hikâyelerini içinde barındırır. Bu sebeple dikkatleri üzerinde toplaya gelmiş, adı öne çıkmış eserlerinden biridir. Kubbede Kalan Hoş Sada’da ise, sanatçının yazarlığının her dönemine ait metin -mensur şiir, hikâye- yer almaktadır. İki kitabının dışında kalmış olanlar orada bir araya getirilmiştir. Bu sebeple tam bir ambar görünümündedir. Yazarın kendisinin hazırladığı diğer iki hikâye kitabından daha dağınık bir yapı sergiler. Bundan mıdır bilinmez, diğer eserleri arasında, hak etmediği bir derecede kenarda kalmıştır.
I. Eserlerinde halk dilinden kelimelere ve atasözlerine yer vermiştir.
II. Eserlerinde Torosları, Çukurova’yı ve buradaki insanın yaşamını dile getirmiştir.
III. Sarı Sıcak adlı kitabında dokuz öyküsünü bir araya toplamıştır.
I. Otlakçı
II. Mendil Altında
III. Son Kuşlar
IV. Semaver
V. Sönmüş Yıldızlar
Bu anlayışla yazılan hikâyelerde şiirsel anlatımla birlikte çağrışımlara da yer verilmektedir. Karakterlerin iç dünyası öne çıkarılarak okuyucuya sunulur. Genelde hikâyenin sonu okuyucunun hayal dünyasına bırakılmıştır. Düzenli akan bir zaman algısından ziyade geriye dönüşlere sıkça rastlanır. Neden-sonuç ilişkileri görülmez ve belirli bir son bulunmaz.
Akşam karanlığı çöküyor; havada ta ruha nüfuz eden bir rutubet var. Bu saat bir sıtma nöbeti saatidir; çenelerim birbirine çarpıyor; oturduğum yerde bir idam mahkûmu gibi büzülüyorum; hiçbir şey, hiçbir şey görmek istemem. Niçin? Ücra dağ başlarında, ormanlarda ve in kovuklarında o derece müthiş olmayan sessizlik, burada, bu yanmış köyde bu kadar korkunç, vahşi ve ihtilaçlı... Burası âdeta, ıssızlığın kaynağı gibi. Bütün Anadolu’yu; mahzun, dalgalı Gediz çayından hummalı Kızılırmak’a hummalı Kızılırmak’tan ölmüş koyungözü renkli Van gölüne kadar, bütün o sarp dağları, o çetin taşları, o çıplak tepeleri kaplayan ıssızlık hep burada.
Sırlar bilimini öğrenmek isteyen gençler, piramitlerde gerçekleştirilen özel eğitimlere çok ağır sınavlardan geçirildikten sonra alınırlardı.
Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de Köprüsü balgamlıdır... Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek. Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.