8. Sınıf Türkçe 15. Ünite : Yazım Kuralları ve Noktalama İşaretleri - Ünite Tekrar Testleri Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Aşağıdaki tabloda bazı noktalama işaretlerinin görevleri verilmiştir.
KURALLAR | KESME İŞARETİ(') | KISA ÇİZGİ (-) | NOKTA İŞARETİ (.) | ÜNLEM İŞARETİ (!) | NOKTALI VİRGÜL(;) |
Alay, kinaye, küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen sonra, yay ayraç içinde kullanılır. | X | ||||
Cümle içindeki ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin ve ara cümlelerin başına ve sonuna konur. | X | ||||
Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur. | X | ||||
Öğeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için kullanılır. | X | ||||
Özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme eklerini ayırmak için kullanılır. | X |
Aşağıdaki cümlelerin birinde yazım yanlışı yapılmıştır.
Sözü söylerken on defa düşünmeyi( ) onu en güzel ve sanatlı şekliyle söylemeyi nasıl da unuttuk birden( ) Bir vakitler( )konuştuğunda herkesin sustuğu, yazarken kaleminden dimağa lezzetler yayılan söz sultanları yaşardı bu coğrafyada oysa( ) Galiba bir rüzgâr esti üstünden kentin ve sözün efendisi virgülü yitirdi birden. O zaman geniş, sanatlı, bol çağrışımlı, zengin ve tabii olarak zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler, kısa anlatımlar kullanmaya başladı. İfadede bir kargaşayla karşılaşmıyordu gerçi ama konuştuklarının etkinliği, güzelliği, estetiği ve sanatı kısmen kaybolmuştu. Cümleleri basitleşince gitgide düşünceleri de basitleşti ve bu, gün geldi kişiliğine yansıdı, onu basit, sıradan ve hatta önemsiz kıldı. Efendiliğini mi yitiriyordu ne?!..
Bir başka gün, o rüzgâr ünlem işaretini alıp götürdü. Şimdi alçak sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşur olmuştu usta. Artık ne kızıyor ne seviniyor ne de heyecanlanabiliyordu. Hayatının renkleri kaybolmuş gibiydi. Yeknesak yaşamaya işte böyle başladı. Ustalığı yoktu artık.
Bir süre sonra, soru işaretini de yitirdiğini gördü. Soru sormaz, soramaz olmak onu kendi içine kapatmıştı. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu artık. Kalbinden geçen sevgilerin nedenini, zihnini bulandıran düşüncelerin niceliğini, dış dünyada olup biten olayların gerçeğini anlayamıyordu. Ne evren ne dünya ne ülke ne de kendisi umurundaydı artık. Çocukken merak ettiklerini bile merak etmekten uzaklaştı.
Sözcü, birkaç yıl sonra üst üste iki noktanın anlamını unuttu. Davranışlarının sebeplerini açıklamaktan vazgeçmeye o zaman başladı. Başkaları da onunla ilgilenmez olmuştu. Büyük bir yalnızlığın içinde kalmış, kalabalıklar arasında tek başına yaşar olmuştu. Ailesi, çevresi, işi, mesleği, sosyal hayatı var mıydı, yok muydu, unutmuştu. Sözü kaybetti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnızca tırnak işaretinin kaldığını fark etti. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu artık. Kendinden sıyrılmış olarak yaşamak, başka birisinin yerine yaşamak kadar tatsız, boş ve anlamsızdı. Üstelik başkalarının düşüncelerindeki sorumlulukları yüklenme endişesi de iyiden iyiye belini bükmüştü.
Noktaya geldiğinde sıra, düşünmeyi ve konuşmayı da unuttu. Kaybettiği nokta, son nefesinin sonunda onu beklemekteydi oysa.
Sözü söylerken on defa düşünmeyi( ) onu en güzel ve sanatlı şekliyle söylemeyi nasıl da unuttuk birden( ) Bir vakitler( )konuştuğunda herkesin sustuğu, yazarken kaleminden dimağa lezzetler yayılan söz sultanları yaşardı bu coğrafyada oysa( ) Galiba bir rüzgâr esti üstünden kentin ve sözün efendisi virgülü yitirdi birden. O zaman geniş, sanatlı, bol çağrışımlı, zengin ve tabii olarak zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler, kısa anlatımlar kullanmaya başladı. İfadede bir kargaşayla karşılaşmıyordu gerçi ama konuştuklarının etkinliği, güzelliği, estetiği ve sanatı kısmen kaybolmuştu. Cümleleri basitleşince gitgide düşünceleri de basitleşti ve bu, gün geldi kişiliğine yansıdı, onu basit, sıradan ve hatta önemsiz kıldı. Efendiliğini mi yitiriyordu ne?!..
Bir başka gün, o rüzgâr ünlem işaretini alıp götürdü. Şimdi alçak sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşur olmuştu usta. Artık ne kızıyor ne seviniyor ne de heyecanlanabiliyordu. Hayatının renkleri kaybolmuş gibiydi. Yeknesak yaşamaya işte böyle başladı. Ustalığı yoktu artık.
Bir süre sonra, soru işaretini de yitirdiğini gördü. Soru sormaz, soramaz olmak onu kendi içine kapatmıştı. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu artık. Kalbinden geçen sevgilerin nedenini, zihnini bulandıran düşüncelerin niceliğini, dış dünyada olup biten olayların gerçeğini anlayamıyordu. Ne evren ne dünya ne ülke ne de kendisi umurundaydı artık. Çocukken merak ettiklerini bile merak etmekten uzaklaştı.
Sözcü, birkaç yıl sonra üst üste iki noktanın anlamını unuttu. Davranışlarının sebeplerini açıklamaktan vazgeçmeye o zaman başladı. Başkaları da onunla ilgilenmez olmuştu. Büyük bir yalnızlığın içinde kalmış, kalabalıklar arasında tek başına yaşar olmuştu. Ailesi, çevresi, işi, mesleği, sosyal hayatı var mıydı, yok muydu, unutmuştu. Sözü kaybetti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnızca tırnak işaretinin kaldığını fark etti. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu artık. Kendinden sıyrılmış olarak yaşamak, başka birisinin yerine yaşamak kadar tatsız, boş ve anlamsızdı. Üstelik başkalarının düşüncelerindeki sorumlulukları yüklenme endişesi de iyiden iyiye belini bükmüştü.
Noktaya geldiğinde sıra, düşünmeyi ve konuşmayı da unuttu. Kaybettiği nokta, son nefesinin sonunda onu beklemekteydi oysa.
Sözü söylerken on defa düşünmeyi( ) onu en güzel ve sanatlı şekliyle söylemeyi nasıl da unuttuk birden( ) Bir vakitler( )konuştuğunda herkesin sustuğu, yazarken kaleminden dimağa lezzetler yayılan söz sultanları yaşardı bu coğrafyada oysa( ) Galiba bir rüzgâr esti üstünden kentin ve sözün efendisi virgülü yitirdi birden. O zaman geniş, sanatlı, bol çağrışımlı, zengin ve tabii olarak zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler, kısa anlatımlar kullanmaya başladı. İfadede bir kargaşayla karşılaşmıyordu gerçi ama konuştuklarının etkinliği, güzelliği, estetiği ve sanatı kısmen kaybolmuştu. Cümleleri basitleşince gitgide düşünceleri de basitleşti ve bu, gün geldi kişiliğine yansıdı, onu basit, sıradan ve hatta önemsiz kıldı. Efendiliğini mi yitiriyordu ne?!..
Bir başka gün, o rüzgâr ünlem işaretini alıp götürdü. Şimdi alçak sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşur olmuştu usta. Artık ne kızıyor ne seviniyor ne de heyecanlanabiliyordu. Hayatının renkleri kaybolmuş gibiydi. Yeknesak yaşamaya işte böyle başladı. Ustalığı yoktu artık.
Bir süre sonra, soru işaretini de yitirdiğini gördü. Soru sormaz, soramaz olmak onu kendi içine kapatmıştı. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu artık. Kalbinden geçen sevgilerin nedenini, zihnini bulandıran düşüncelerin niceliğini, dış dünyada olup biten olayların gerçeğini anlayamıyordu. Ne evren ne dünya ne ülke ne de kendisi umurundaydı artık. Çocukken merak ettiklerini bile merak etmekten uzaklaştı.
Sözcü, birkaç yıl sonra üst üste iki noktanın anlamını unuttu. Davranışlarının sebeplerini açıklamaktan vazgeçmeye o zaman başladı. Başkaları da onunla ilgilenmez olmuştu. Büyük bir yalnızlığın içinde kalmış, kalabalıklar arasında tek başına yaşar olmuştu. Ailesi, çevresi, işi, mesleği, sosyal hayatı var mıydı, yok muydu, unutmuştu. Sözü kaybetti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnızca tırnak işaretinin kaldığını fark etti. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu artık. Kendinden sıyrılmış olarak yaşamak, başka birisinin yerine yaşamak kadar tatsız, boş ve anlamsızdı. Üstelik başkalarının düşüncelerindeki sorumlulukları yüklenme endişesi de iyiden iyiye belini bükmüştü.
Noktaya geldiğinde sıra, düşünmeyi ve konuşmayı da unuttu. Kaybettiği nokta, son nefesinin sonunda onu beklemekteydi oysa.
Türkçe, belki de tabiatı kendi bünyesine alabilen ve güzel kullanabilen yegâne dildir. ( ) Çirkin ( ) kelimesi bile güzeldir, “ç, r, k, n” sessizlerini bağlayan ” i” ler kelimeyi yumuşatmakta ve sevimlileştirmektedir ( ) Hiçbir dilde arı sesine bu kadar benzeyen bir sözcük yoktur( ) vızıldamak( )
Sözü söylerken on defa düşünmeyi( ) onu en güzel ve sanatlı şekliyle söylemeyi nasıl da unuttuk birden( ) Bir vakitler( )konuştuğunda herkesin sustuğu, yazarken kaleminden dimağa lezzetler yayılan söz sultanları yaşardı bu coğrafyada oysa( ) Galiba bir rüzgâr esti üstünden kentin ve sözün efendisi virgülü yitirdi birden. O zaman geniş, sanatlı, bol çağrışımlı, zengin ve tabii olarak zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler, kısa anlatımlar kullanmaya başladı. İfadede bir kargaşayla karşılaşmıyordu gerçi ama konuştuklarının etkinliği, güzelliği, estetiği ve sanatı kısmen kaybolmuştu. Cümleleri basitleşince gitgide düşünceleri de basitleşti ve bu, gün geldi kişiliğine yansıdı, onu basit, sıradan ve hatta önemsiz kıldı. Efendiliğini mi yitiriyordu ne?!..
Bir başka gün, o rüzgâr ünlem işaretini alıp götürdü. Şimdi alçak sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşur olmuştu usta. Artık ne kızıyor ne seviniyor ne de heyecanlanabiliyordu. Hayatının renkleri kaybolmuş gibiydi. Yeknesak yaşamaya işte böyle başladı. Ustalığı yoktu artık.
Bir süre sonra, soru işaretini de yitirdiğini gördü. Soru sormaz, soramaz olmak onu kendi içine kapatmıştı. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu artık. Kalbinden geçen sevgilerin nedenini, zihnini bulandıran düşüncelerin niceliğini, dış dünyada olup biten olayların gerçeğini anlayamıyordu. Ne evren ne dünya ne ülke ne de kendisi umurundaydı artık. Çocukken merak ettiklerini bile merak etmekten uzaklaştı.
Sözcü, birkaç yıl sonra üst üste iki noktanın anlamını unuttu. Davranışlarının sebeplerini açıklamaktan vazgeçmeye o zaman başladı. Başkaları da onunla ilgilenmez olmuştu. Büyük bir yalnızlığın içinde kalmış, kalabalıklar arasında tek başına yaşar olmuştu. Ailesi, çevresi, işi, mesleği, sosyal hayatı var mıydı, yok muydu, unutmuştu. Sözü kaybetti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnızca tırnak işaretinin kaldığını fark etti. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu artık. Kendinden sıyrılmış olarak yaşamak, başka birisinin yerine yaşamak kadar tatsız, boş ve anlamsızdı. Üstelik başkalarının düşüncelerindeki sorumlulukları yüklenme endişesi de iyiden iyiye belini bükmüştü.
Noktaya geldiğinde sıra, düşünmeyi ve konuşmayı da unuttu. Kaybettiği nokta, son nefesinin sonunda onu beklemekteydi oysa.
Kesme işareti, özel adlara getirilen çekim eklerini ayırmada kullanılır fakat özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki ve bunlardan sonra gelen diğer ekler kesme işareti ile ayrılmaz.