12. Sınıf : Türk Dili ve Edebiyat - 2. ünite : Hikaye Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
İstasyon gerilerde kaldı. Büyük, yoğun, taş. Puslu ışıkları yaygın. Her taraf buz kesmişti. Sokak lambaları üşümüştü mat aydınlıkta. Ayak parmaklarım sızlıyordu, dizlerim donuyordu. Ağaçlar bir baharın rüyasını görüyordu uykusunda. Şehir tortoptu, dumansızdı, büzülmüştü. Mangallarda kıvılcımlar bile sönmek üzeredir. Üstlerini örten kül çoktan soğumuştur. Odalar soluk kokuyordur: Ağır, kekre. Kirpik diplerinde, göz uçlarında sarı, ak çapaklar birikmiştir. Çenelerim birbirine vuruyordu. Atların sırtı buğulanıyor, arabacının buğulu soluğuna karışıyordu. Parmaklarımı yadırgıyorum: Nemli, ılık ağzımda. Şehri yabancılıyordum. Lisenin önünden geçtik. Bir yıl olmamıştı ayrılalı. Babamla bu yoldan dönmüştük kan ter içinde kalmıştık. Annemi geride bıraktığım istasyondan yolcu etmiştik. Annem sık sık iç çekerdi. Hep ağladığı sanılabilirdi. “Erkekler ağlamaz.” demişti, babam. Ağlamamıştım. Annem istemiyordu. Zayıfmışım, yapamazmışım.
I.
Annem sardunyaları dikmişti hemen o akşam, Feridun
Bey’den aldıklarımız tutmadıydı, demişti bana. Ben balkonda kum kaşıklamıştım; su döküp tünel yapmak istedim ama olmadı, dağılı dağılıverdi. Açacak, demişti annem. Bütün kış savaşacak toprakla, sonra açacak. Çividi,
sarı; bunların yapraklarını ovalarsan elinde sakız sakız
kokar demişti. Şimdi olmaz demişti, yaz gelince, çok yaprakları olunca.
II.
Köylüler, köyde üzümleri topladılar. Bağlardaki taş teknelerde ezdiler, şıra yaptılar. Büyük kazanlarda kaynatıp
pekmez yaptılar. Biz de köy evlerinde kaldık. Geceleri
ocaklarında büyük büyük kütükler yakıyorlardı, öyle ısınıyorduk. Sabahları dağ havasıyla uyanıyorduk. Buz gibi
sular içiyor ve üzümler yiyorduk.
Her tren başka diyarlardan biraz sevinç (I) biraz aydınlık alır. Her istasyonda yığın (II) yığın duygular sıralanır. İçlerinde çok şey bulunan (III) kapalı kutu gibidir istasyonlar. Orada bir devir kapanır (IV) bir devir açılır habersiz. Üzerinden geçip giden zaman ancak istasyonlarda durur (V) bekler.
I. O yolların dönemeçlerini ne de yumuşak alıyor kamyon.
II. Kamyon kasası üstündeki bu yolları döne döne çıkan kamyon da çok süslüydü.
III. Dedesi de babası da çok silik geçtiler gözlerinin önünden.
IV. Kasa resimlemede ününü duymuş biri, eski kasasını süsletmeye getirecekti.
Hikâyelerinde bireyin toplumdaki yaşam biçimleri üzerinde durmuş, bunların aksayan yanlarını mizah unsurlarını kullanarak anlatmıştır. Eski ve yeni yaşam biçimi arasında kalmış insanların, sonradan görme zenginlerin yaşamlarını ele almıştır. Toplumun değişik kesimlerinden seçtiği kişilerin tutarsızlıklarını, çelişkilerini, ikiyüzlülüklerini sergilemiştir. Yazarın Sancho’nun Sabah Yürüyüşü adlı hikâyesi onun hikâye anlayışının en tipik örneklerinden biridir.
Korkuyorum. Çünkü buradan gitmek istiyorum. Bakkal daha veresiyeyi kesmedi. Fakat bu durum artık bir süre daha bile süremez. Bakkaldan utandığım için soramadım, bir zamanlar -bir süre önce- aynı çekingenlik yüzünden kundura tamircisine de soramamıştım: Bir mektup yazmak istiyordum ama adres bilmiyordum. Yani hiçbir adres bilmiyordum. Bana inanmazlardı, bunun için utanıyordum. “Bana herhangi bir adres söyler misiniz”? diyemezdim. Oysa herhangi bir adres yeterliydi benim için. Bir zorluk daha vardı o zamanlar. Şimdi de var -yani bir süre geçtiği hâlde. Kendi adresimi de bu mektupta yazmak sorunu beni düşündürüyor. Bu hikâyemi, ekspres ya da posta treni artık -belki de sadece belirli bir süre içingeçmediği hâlde, bir yolunu bularak okuyucularıma -artık müşterim kalmadı- iletebilsem bile nerede bulunduğumu nasıl anlatacağım? Bu sorun da beni düşündürüyor. Ama gene de ona yazmak, hep onun için yazmak, ona durmadan anlatmak, nerde olduğumu bildirmek istiyorum.
Sessizlik şimdi durduğu yerde, bu boşlukta asılı kalmaz. Sessizlik de ağar, yeni bir şeye dönüşür; sessizlik sesini er geç duyurur. Uzun yaz gecelerinin boğuntulu dinginliğinde büyüdüğünü duyuran bir tohumun sesi gelir, sessizliğin kapısını vurur, onu uyarır. Yaşamaya perdelerini indirmiş bütün evlerin kapısından, penceresinden girer; içerdekilere âdeta ben geldim, der sevinçle, geldiğine sevinir tüm ev halkı.
Birçok türde eser veren sanatçı, eserlerinde toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyasını işledi. İnce alay ve ironinin iç içe olduğu hikâyelerinde yalnızlık, isyan, iletişimsizlik, yabancılaşma, toplum eleştirisi gibi konuları ele aldı. Modernleşme sürecindeki bireylerin yaşamlarını, toplumdan kopuşlarını ve özellikle iç çelişkilerini başarılı bir şekilde eserlerinde yansıttı. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken adlı eserinde toplamıştır.
(I) Acayip, ele avuca sığmaz bir değişmeyi yaşıyordu Duisburg. (II) Yüz yıl öncesinin dar sokaklı, güzel bir mahallesinden öbürüne yaya gezmelere gidilen şehri çoktan uçup gitti. (III) Walsum, Dinslaken; Krefeld, Rahm birleştiğinden şehirden çıkmadan şehre giriyorsun şimdi. (IV) Bura Bochum, şura Oberhausen, ora Mülheim, Gelsenkirchen, Köln, Bonn üçer dörder şeritli, rahat otoyollarla hemen şuracıktalar. (V) Duisburg’la Düsseldorf ’u bağlayan yolda, pencereleri çiçekli evlere baka baka gidiyor, kıra bayıra ancak bir kez açılıyor.
Kışa, sanki uzun bir yolculuğa çıkılacakmışçasına ve çok uzaklara gidilecekmişçesine hazırlanılırdı. Sanki kış gelince kapılar kapanacak, dışarıyla, dış dünyayla tam ilgi kesilecek ve bir daha, kapılar ancak güneş, yaz güneşi çıkıp ortalık ısınınca açılacakmışçasına telaşla ve en ufak bir ayrıntı unutulmaksızın -ve her evde de birbirinin tıpkısı- aynı şeyler hazırlanırdı. Bu yüzden, kış da kendine mahsus bir renk kazanırdı. Sıcak sac sobaların kıpkırmızı kesildiği, kilimler, halılar, minderler, yastıklar, sedirler, kalın perdeli kapılarla bambaşka görüntülü kış odalarında, geceleri, petrol lambasının ışığında, tatlıların da ayrıca tatlandırdığı çok farklı bir hayat vardı.