11. Sınıf - Felsefe - 2. Ünite : MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Farabi felsefi görüşünde, sadece İslam felsefesi ve teolojisinde değil, Kuran’da ifade edilen Tanrı’dan başlayarak en aşağıda bulunan maddeye kadar uzanan hiyerarşik varlık anlayışının bir resmini çizer. Buna göre Farabi’nin söz konusu gerçeklik şemasının en tepesinde, Aristoteles’in “ilk Neden”, Plotinos'un “Bir Olan” diye tanımladığı, bütün varlıkların kendisinden çıktığı varlık olarak Tanrı bulunur.
İbn Sina da birçok İslam filozofu gibi varlığı, zorunlu varlık ve mümkün varlık olmak üzere ikiye ayırmıştır. Zorunlu varlık, mutlak olarak var olması gereken, var olmaması düşünülemeyen, var olması ve varlığını devam ettirmesi için hiçbir sebebe muhtaç olmayan, özü gereği var olan ve yokluğu düşünülemeyen varlıktır. Mümkün varlık ise, varlığı da yokluğu da mümkün olabilen varlıktır. İbn Sina’ya göre, zorunlu varlık, Allah’tır. Allah, zorunlu varlık olarak saf gerçektir, saf iyidir, saf akıldır ve her şeyi kendine özgü bilendir. O, hakimdir, mutlak güzelliktir. O’nun fiili mutlak cömertliktir.
Filozof olmak, hakikate sahip bulunmak değil, hakikat yolunda olmak olduğunu söyleyen İslam filozofu Razi’ye göre, hakikat yolunda akıldan başka bir güç ya da ilkeye ihtiyaç yoktur. Ayrıca o, aklın eylem alanındaki görevinin davranışı düzenleyip, ona yön vermek ve tutkuları kontrol altında tutmak olduğunu belirtir.
"Kulda irade yoktur diye Allah’tan sanki güçsüz olma olasılığını gidermeye kalkıştın ama onu cahil, ahmak ve aptal yaptın. Kader yoktur, kul kendi iradesi ile iş yapar demekte hiç olmazsa güçsüzlük yoktur, hatta olsa bile cahillik, güçsüzlükten beterdir.”
İslam felsefesinde çeşitli fikir akımları vardır. Bunlardan biri, Aristoteles’in etkisi altında rasyonalist eğilimde olan İslam inancı ile felsefeyi uzlaştırmaya çalışmıştır. Önde gelen temsilcileri; Farabi, İbni Sina ve İbni Rüşd’dür.
O, Orta Çağ Hristiyan dünyasında Avicenna adıyla tanınan İslam düşünürüdür. Felsefe ve özellikle metafizik alanında güçlü izler bırakmıştır. Onun, “Zorunlu Varlık-Mümkün Varlık ayırımı” bağlamında geliştirdiği varlıkların oluşum sürecinin bir eşi, ancak 2 0 . yüzyılda Bergson felsefesinde rastlanacak olan “yaratıcı atılım/ evrim’’ anlayışının ilk örneği olduğu söylenebilir. Orta Çağ düşüncesinin en geniş kapsamlı, en derinlikli sistemlerinden birini ortaya koyan felsefesi, doğuda felsefenin ulaşabildiği en yüksek noktayı gösterir.
Razi’ye göre, evrenin var olması için beş ilke gereklidir. O, Tanrı ile birlikte bu beş ilkenin ezeli olduğunu öne sürer.
Farabi’nin bazı felsefi düşünceleri İslam inanç sistemine aykırıdır. Söz gelimi Farabi’ye göre, Tanrı’nın kendi özünü bilmesi ve düşünmesi varlığın O’ndan çıkmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda evren ve evrendeki bütün varlıklar taşarak, aşamalı bir şekilde meydana gelmiştir. Ancak bu süreç sürekli olduğundan evrenin, bir başlangıcı ve bir sonu yoktur; evren, Tanrı ile birlikte hep vardır.
Tanrı’nın herhangi bir biçimde düşündüğümüz bir varlığa sahip olmadığı gibi, herhangi bir biçimde var olmaması da mümkün değildir. Bundan dolayı O, ezelidir; ezeli olmak için kendisini varlıkta kalıcı kılacak herhangi bir şeye ihtiyacı olmaksızın tözü ve özü bakımından sürekli olarak vardır. O, ne bir maddedir ne de bir madde veya taşıyıcı özne ile var olandır; tersine O’nun varlığı her türlü madde veya özneden bağımsızdır. O’nun sureti de yoktur; çünkü suret ancak maddede olabilir. Eğer O’nun sureti olsaydı, özünün madde ve suretten meydana gelmesi gerekirdi.
O, mantık bilimini, hem bağımsız bir disiplin olarak hem de felsefe için bir hazırlık, anlama yetisini ve akıl yürütmeyle felsefi söylemi geliştirmenin evrensel bir aleti olarak tanımlar. Mantık biliminin, zihni ıslah edecek, insanı hakikate giden doğru yola yöneltip hataya düşmeden kurtaracak genel ilkeleri gösterdiğini öne sürer. Mantığın temel konularını tıpkı Aristoteles gibi; terimler, önermeler, tasım ve çeşitli ispat türleri olarak sınıflar. Aristoteles mantığını açıklama, yorumlama ve aktarmada o kadar başarılı olur ki, ondan sonra gelen bütün İslam düşünürleri Aristoteles’i onun gözüyle görmüşlerdir.