11. Sınıf - Felsefe - 2. Ünite : MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
İbni Sina insanın ahlaklı olmasını, eylemleriyle hayata geçirdiği birtakım ödevlerden çok, varılması gereken hedeflerle ilişkilendirir. Bu hedef, insanın kendini gerçekleştirmesi, yetkinleştirmesi ve buna bağlı olarak ebedi saadet etiği olarak ortaya çıkar.
özellikle Meşşai ekolü filozoflarının din ile felsefenin birliğini temin etme hareketiyle dini felsefe yoluyla aklileştirme sürecini sona erdiren düşünür olarak tanınır. Akıl ile imanı, felsefe ile dini birbirinden ayırarak, imanı aklileştirmenin onun özünü çarpıtmaktan başka bir şey olmadığını öne sürmüştür. Düşünür, bazı eleştirmenler tarafından felsefenin İslam topraklarında gelişmesine, İslamın rasyonel yoldan uzaklaşarak bir şekilde dogmalaşmasının, mistisizm yolunda ilerlemesinin sorumlusu olarak görülmektedir.
Ateş, her yönden aynı olan iki pamukla karşılaşırsa aralarında bir fark gözetmeden ikisini de yakar. Gazali, filozofların bu tür olaylara dayanarak doğada zorunlu bir nedensellik ilişkisi olduğu fikrine karşı çıkar. Ona göre, neden diye inanılan şey ile, sonuç diye inanılan şey ayrı şeylerdir. Birinin varlığı diğerinin varlığını, birinin yokluğu diğerinin yokluğunu gerektirmez. Neden ile sonuç arasındaki ilişki sadece mantıksal bir ilişkidir. Dolayısıyla ateşin pamuğu yakmayabileceğinin düşünülmesinde de mantıksal bir çelişki yoktur. Filozofların nedensellik bağı olduğunu söyledikleri olayların aslı, sadece iki farklı olayı birbiri ardı sıra geldiklerini gözlemlememizden ibarettir.
farabi’ye göre, ancak yetkin idarecilerin koydukları yasalara göre yönetilen bir toplum iyidir. Gerçek mutluluk için birbirlerine yardım eden insanlardan oluşan bir toplum, mükemmel bir toplumdur. Halkı mutluluğu bilmeyen, mutluluktan habersiz olan toplum, cahildir. Böyle insanlar beden sağlığı, zenginlik, şehevi zevkler, saygı ve itibar gibi şeyleri iyi olarak bilirler. Dolayısıyla mutluluk konusunda aydınlatılsalar bile, onu ne anlayacak kapasitededirler ne de ona inanırlar. Hastalık, yoksulluk, zevklerden mahrum kalma, saygı ve itibar görmeme ise onlar için büyük kötülüklerdir.
Farabi’ye göre insan, erdemli toplumu ancak hakikatin bilgisini edinmekle kurabilir. Bu da ancak Tanrı ile evrenin ilişkisini bilmekle olanaklıdır. Bunu ise sadece filozof ve peygamber yapabilir. Çünkü insanları nihai ve en yüksek amaçlarına götürecek, onları erdemli özneler haline getirecek ilkeleri belirleyip yasaları yapan kişi ancak filozof-kral olabilir. O, siyasi ve toplumsal düzende, “Bir Olan” ya da “İlk Neden” gerçeklik düzeninde her ne ise o olmak durumundadır. Böylesi yetkin idarecilerin belirledikleri ilkelere, koydukları yasalara göre yönetilen bir toplum erdemlidir.
Farabi'ye göre, var olanların en başında Tanrı vardır. Tanrı var olmaması düşünülemeyen mutlak varlıktır; özü de tözü de bir olup, varlığını kimseye borçlu değildir. Tanrı dışındaki diğer varlıklar ise olması da olmaması da olasıdır; var olmalarını başkasına, Tanrı’ya borçludurlar.
Farabi, Platon gibi hiyerarşik sıralama içinde üç tabakalı bir toplum ortaya koyar. Buna göre, her tabakanın yukarıdan emir aldığı, alttakilere emir verdiği hiyerarşik bir yapılanma geliştirir. Farabi, devletin başındaki yöneticiyi vücuttaki kafaya benzetir. Tıpkı Tanrı’nın her şeyin nedeni olduğu fakat kendisi nedensiz bir varlık olması gibi, kafamız da, kendisi yönetilmeden vücudumuzu yönetir. Aynı şekilde devletin en tepesinde de, kendisi başkalarınca yönetilmeyip, hep yöneten bir idareci bulunur. Hiyerarşinin en alt basamağında ise, felsefi hakikatten yoksun oldukları için kendilerini bile idare etmekten aciz, başkaları tarafından yönetilmeye mahkum insanlar bulunur.
İbn Sina’nın metafiziğinin tepesinde Tanrı bulunur. Ona göre, Tanrı’nın en temel özelliği zorunluluktur. Çünkü evrendeki mümkün varlıklar dizisi, nedensellik zinciri ne kadar uzatılsa da, en sonunda kendisine dayanacağı, var olmaması mümkün olmayan, yokluğu düşünülemeyen zorunlu bir ilkede son bulması gerekir. Bu ilke, varoluşu ile özünün ya da varlık ile mahiyetinin özdeş olması anlamında zorunlu varlıktır. Bu nedenle Tanrı her şeyin kanıtıdır.
ibni Sina varlık görüşünü “Uçan Adam” metaforu ile ortaya koyar. O, hiçbir duyu organı çalışmayan havada öylece asılı duran bir adam tasarlar. Böyle bir adam görmeden, işitmeden, ona kendisinin var olduğunu inandıracak bir başka bilinç olmadan, kendisi dahil hiçbir şeye dokunmadan yine de var olduğunu düşünebilir. Buna göre beden, duyduğumuz, gördüğümüz, dokunduğumuz bir gerçek ise, ruh da bildiğimiz anlamda olmayan veya somut bir izdüşümü olmaksızın daha ileri bir gerçeklik olarak vardır.
İslam düşünce tarihinde çeşitli fikir akımları olmuştur. Ancak bunlardan özellikle bir akım, “felsefe” veya “İslam felsefesi” denilince ilk akla gelir. Rasyonel karakterdeki bu felsefe akımı İslam düşünce dünyasının en yaygın olanıdır. Bu İslam felsefesi akımı, Aristoteles’in başta mantık ve metafizik olmak üzere psikoloji, astronomi, tabiat, siyaset, ahlak ve diğer düşüncelerinin İslam dünyasındaki yorumlarını ve tesirlerini ifade eder.