11. Sınıf - Felsefe - 2. Ünite : MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Skolastisizmde felsefe yapmak, inanç esaslarını açıklamak, sonuçlarını geliştirmek, dinsel iddiaların doğruluğunu ispat etmek demektir. Örneğin, Saint Aquinas Hristiyanlığın esasları ile Aristoteles felsefesini uzlaştırır. Skolastik, şüpheciliğe karşı olduğu kadar bilginin kişiselleştirilmesine, görelileştirilmesine de karşıdır. Kısacası skolastisizme göre, tek bir hakikat vardır, tek bir bilgi sistemi doğrudur. Bu hakikat veya bilgi sistemi ise hiç tartışılmadan, eleştirilmeden kabul edilir.
Orta Çağ’da doğa bilimlerinin gelişmemesinin temel nedeni, tümeller konusunda benimsenen görüştür. Bu görüş, sadece akılla anlaşılabilir aşkın bir varlık alanına işaret eder, duyu dünyasını görünüşten ibaret sayar. Böyle bir bakış açısı ise, değişen görünüş dünyasının değişmez bilgisinin olamayacağı gerekçesiyle, deneye dayalı bilimsel bilginin imkanını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla Orta Çağ zihniyeti, mutlak hakikati duyu dünyasına aşkın hale getirmek suretiyle, bu hakikate ilişkin bilgiye duyusal, deneysel yollarla değil, deney üstü yollarla, İlahi aydınlanma ile erişilebileceğini ileri sürer.
Augustinus’a göre, tahtaya çizilen doğru bir çizgi veya sokakta gördüğümüz düz bir sopa, yetkinlikten yoksun ve gelip geçici iken, matematiksel doğru, doğruluk ideası değişmez. Matematiksel doğrunun bilgisi bende olmadan, sopanın ya da tahtaya çizilen çizginin doğru olduğunu bilemeyiz. Üç elma ile beş elmanın sekiz elma yaptığını görürüz. Elmaların kendisinin ve onları toplayan insan zihninin değişken ve zamana bağlı olduğu yerde, matematikçinin elmalardan bağımsız olarak topladığı üç ve beş sayılarının sekiz ettiği doğrusu değişmez, nesnel, zorunlu, ezeli ve ebedidir.
Kötülük problemi üzerinde duran Augustinus, en tepede mutlak iyi olan Tanrı olacak şekilde varlıkları hiyerarşik şekilde sıralar. Bu hiyerarşide yer alan varlıklar, iyilikten, değişen derecelerde pay alırlar. İyilikten pay almayan hiçbir varlık bulunmaz. Varlıktaki bozulmanın nedeni kötülüktür. Bozulan şeyler mutlak iyi olsalardı, bozulmayacaklardı; kendilerinde herhangi bir iyilik olmasaydı, o zaman da var olmaları mümkün olmazdı. Bozulan her şeyde bir kötülük vardır. Her türlü iyiden yoksun olmak, mutlak hiçlik demektir. Nesneler var oldukları sürece iyidirler.
Aziz Justin, Tanrı’ya ilişkin kesin bilgiye ancak vahiyle ulaşılabileceğini öne sürmekle birlikte, Platon’un idealar öğretisinden de etkilenmiştir. Ölümden sonraki ödül ve ceza konusunda Hristiyanlık ile Platon’un öğretisi arasında, Sokrates ile Hz. İsa’nın durumu arasında benzerlikler kurmuştur. O, insanları doğru yola getirmeye çalışan Sokrates’in dinsizlikle suçlandığı gibi, Hz. İsa’nın da ateizm ile suçlandığını belirtir. Justin’e göre, başta Sokrates ve Platon olmak üzere birçok filozof, Hristiyan vahyinin ortaya koyduğu hakikatin tohumlarına sahiptir.
Orta Çağ, eski Yunanlıların yürümüş olduğu yolu tam tersinden yürümüştür. Şöyle ki, Yunanlılarda felsefe ilkin dinden kopma ile, bilmek için bilmek ile salt bilmeden duyulan sevinç için başlamıştı. Orta Çağ ise felsefeyi pratiğin, Hristiyanlığın dinsel amaçlarının hizmetine koşmuştur. Orta Çağ düşünürlerine göre felsefenin göreceği iş, sağlam ve tartışmasız olarak elde bulunan bilgi ve kanıları düşüncede açıklığa kavuşturmak, kavramsal olarak dile getirmektir.
Orta Çağ felsefesinde, belli bir gelenek ve vahye dayanan din çerçevesinde oluşan bir otorite vardır. Buna göre felsefenin mahiyeti, kapsamı ve sınırları da bu otorite tarafından belirlenir. Bu da, teolojik problemlerde bir karara varılırken akıl yürütmeye değil, otorite tarafından bildirilenlere dayanmayı gerektirir. Kısaca, teolojik problemlerde belirleyici rol otoriteye aittir; şüpheyi gidermenin en iyi yolu da otoritelere başvurmaktır.
Aristeides, “Hristiyan İmanı için Savunma” adlı eserinde, “Her şeyden önce, her şeyi yaratmış ve meydana getirmiş, her şeyi yoktan var etmiş olan sadece tek bir Tanrı'nın var olduğuna inan!” diye seslenir. Ona göre, Tanrı sonsuz, yetkin, ölümsüz, bilge, iyi, kendine yeten en yüce varlıktır.
Yaklaşık 500 yüzyıl süren Patristik felsefe, putperestliğe, dinden bağımsız felsefeye karşı Hristiyan inancını savunmuş ve daha sonra benimsediği Platoncu ve Yeni-Platoncu felsefeyle bu inancı anlamlandırıp güçlendirmeye ve gnostisizmin saldırıları karşısında korumaya çalışmıştır. Söz konusu felsefe, teoloji ve dinin doğruları ile bir bütünün ayrılmaz öğeleri olarak değerlendirilir.
Orta Çağ felsefesinin İlk Çağ felsefesinden farklı olarak kendine özgü problemleri vardır. Örneğin, Tanrı, Hristiyanlardan bazı eylemleri yerine getirmelerini ister. Acaba Tanrı onlardan bunu söz konusu eylemler her koşulda iyi olduğu için mi istemiştir? Yoksa bu eylemler Tanrı onların yapılmasını istediği için mi iyidir?