11. Sınıf - Felsefe - 2. Ünite : MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Aziz Augustine’e göre, Tanrı tamdır, diğer varlıklar ise kendi kendilerine yetemezler, varlığın sadece bir parçasıdırlar ve kısmen gerçektirler. Evrenin kendi içinde bir düzeni ve istikrarı yoktur, Tanrı gözetmezse evren bir anda hiçliğe dönüşebilir. İnsanın iyi ve kötü olmak arasındaki iradesi de Tanrı olmadan tecelli edemez; çünkü insan Tanrı olmadan ancak kötülüğü ister, kötü olabilir. Tanrı insanın yüreğine iyilik sevgisi koyduktan sonra insan iradesini kullanabilir.
Gregorius'a göre, inancın gizleri, felsefi ya da bilimsel sonuçlar değildir; eğer öyle olsaydı Hristiyanlıkla Yunan felsefesi arasında hiçbir fark olmazdı. Bununla birlikte, imanın akılla hiçbir ilişkisi bulunmadığı da düşünülmemelidir; çünkü inancın rasyonel bir temeli vardır. Tanrı’nın varlığının kanıtlanmasında olduğu gibi, dinin temel hakikatleri akıl yoluyla ortaya konduktan sonra imanın başkaca gizlerine giden kapı açılır. Bundan dolayı, inancın üstünlüğü kabul edilirken, felsefenin yardım ve hizmetinden asla vazgeçilmemelidir.
Orta Çağ düşünürleri, Tanrı sözü olan kutsal kitaba dayanan imanı sistematik bir biçimde ifade etmek, savunmak ve geliştirmek için daha çok kutsal metinleri yorumlamaya ve mantıksal analize yönelmişlerdir. Bu bağlamda, öncelikle eski Yunanın felsefi terminolojilerini kullanmışlar ve daha sonra da Yunan mantığını bütünüyle almışlardır. Kısaca, Orta Çağ filozofları, tümdengelimsel mantık tekniklerini inanç öğelerini sistemleştirmede ve temellendirmede kullanmışlardır.
Kilise babaları denilen ilk Hristiyan düşünürler Hristiyanlığa yöneltilen saldırıları savuşturmak, bir tür sapkınlık olarak değerlendirdikleri yaklaşımlara, pagan mitolojisine karşı çıkmak adına Hristiyan inancının üstünlüğünü savunan denemeler kaleme almışlardır. Dolayısıyla söz konusu Kilise babalan ya da düşünürleri, Hristiyan düşüncesini belli ölçüler içinde şekillendirmiş olmaları bakımından Patristik felsefe için önemlidir.
Klement’e göre, felsefe, Hristiyanlığın anlaşılmasını sağlayacak bir yardımcıdır. Yalnızca inanan ve anlamak için hiçbir çaba göstermeyen kişi bir çocuğa benzer. Tıpkı vahiyle uyumlu kılınamayan akıl yürütmenin doğru olamaması gibi, körü körüne inanç veya salt pasif bir biçimde kabul de ideal değildir. Klement’e göre, biz Tanrı’nın ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz, fakat yalnızca ne olmadığını bilebiliriz. Örneğin, Tanrı, bir cins ya da bir tür değildir; O, deneyimlediğimiz, kavrayabildiğimiz her şeyin ötesindedir.
Felsefenin Antik Yunan’da bütün disiplin veya bilimlerin anası, modern dönemde ise bilgi ağacının kökü olduğu, her ikisinde de bilimlerin ve sanatların üstünde bir yere sahiptir. Orta Çağ’da ise felsefeye bilimler ve sanatlar arasında, vahyi veya Tanrfnın sözlerini konu edinen teolojinin altında bir ver verilir.
Aziz Justin, insan eylemlerinin Stoalıların düşündüğü gibi belirlenmediğini, insanların özgür seçimlerine bağlı olarak doğru ya da yanlış davranışlarda bulunduklarını öne sürer. Ona göre, insan iradesi özgürdür, Stoalıların iddia ettiği gibi değişmez bir yazgıya tabi değildir; dolayısıyla herkes eylemlerinden sorumludur.
Aziz Justin’in parçadaki görüşü;
I. fatalizm,
II. determinizm,
III. indeterminizm,
IV. otodeterminizm
Bir sanat eserine, güzel bir tabloya bakıp, onun güzel ya da çirkin, çok ya da az güzel olduğu yargısına ulaştığım zaman, bu yargı, yalnızca kendisiyle sanat eserini güzellik bakımından yargıladığım nesnel bir güzellik ölçütünün, kişiden kişiye değişmeyen bir güzellik standartının varoluşunu değil, nesnel ölçütün bilgisini de gerektirir. Bu nesnel güzellik standartının bilgisine sahip olmasam, nasıl olur da, ona güzel diyebilirim?
Aklını kullanmak isteyen rasyonel bir yaratığın bilgisinden Tanrı fikrini söküp atmak imkansızdır.