11. Sınıf - Felsefe - 2. Ünite : MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Hristiyan felsefesinde Anselmus tarafından ileri sürülen Tanrı kanıtlamasında; Tanrı, “en yetkin varlık”tır. Tanrının var olmadığını düşünürsek, Tanrı “en yetkin varlık” olmaz. Çünkü “bir şey”, yani “var olmak” niteliği, yüklemi kendisinden eksilmiştir. Bununla da Tanrı “eksik” bir varlık olur ki, bu da tanımı ile çelişik olması demektir. Öyle ise, “en yetkin varlık” olan Tanrı’nın var olması gerekir.
İslam dininin doğuşuyla birlikte, hızla örgütlenip yayılması ve siyasi sınırlarının hızla genişlemesiyle farklı inanç ve kültürlerle karşılaşmıştır. Bu durum Müslümanları, değişik sorunlarla karşı karşıya getirmiş, bunlar da onları düşünmeye, yorum yapmaya zorlamıştır
İslam felsefesine göre, Tanrı kadimdir, tüm varlıklardan öncedir, başlangıcı ve sonu yoktur; O her şeyi bilen, gören duyan en olgun, en yetkin varlıktır. İbadetin biricik konusu olan Tanrı eşsiz ve biricik olup, bağışlanamayacak en büyük günah ona eş koşmaktır.
Skolastik düşüncenin son temsilcilerinden Roger Bacon’a göre, bilgiye vardıran yol, deneydir. Gözlem ve araştırmaları onu, ışınların kırılması, havanın yansıması yasası gibi buluşlara ulaştırmıştır. Roger Bacon’ın Skolastik doğa bilimi sistemini aşan deneyleri, olguları saptayan gözlemleri doğaya yöntemli sorular sorma şeklinde olmayıp, doğanın son öğelerini elde ederek, bunların yardımıyla doğa üzerinde bir güç kazanmak içindir. Bu deneylerle ulaşılmak istenen son amaç, simya, astroloji, büyü gibi gizemli alanlardır.
İslam dininin doğuşuyla birlikte, hızla örgütlenip yayılması ve siyasi sınırlarının hızla genişlemesiyle farklı inanç ve kültürlerle karşılaşmıştır. Bu durum Müslümanları, değişik sorunlarla karşı karşıya getirmiş, bunlar da onları düşünmeye, yorum yapmaya zorlamıştır
İslam felsefesi, ruhun genel olarak insandan önce yaratıldığını ve bedene sonradan girdiğini savunur. İnsan öldüğü zaman ruh ölmez; ölüm, yalnızca ruhun bedenden ayrılması, İlahi kaynağa geri dönmesidir. Ruhun maddeyle en küçük bir ilgisi yoktur; insanda bilmeyi, düşünmeyi, canlılığı, eylemde bulunmayı sağlayan ruhtur. Bedene canlılık veren ruh, duyuların çalışmasını, algı gücünün gelişmesini sağlar.
St.Augustine’e göre, Tanrı her açıdan yetkindir. Tanrı mutlak iyi olduğu için O’nun meydana getirdiği şeyler de iyidir. Aslında “yaratılmış olmak” iyi olmanın kendisidir. Tanrı, bazı kötülüklerden iyiliği çıkarabilir. O’nun düzeninde kötülük, bununla sınırlıdır. Tanrı, bütün varlıkları kendi bilgi ve iradesine uygun olarak yarattığından hiçbir zaman gerçek kötülük yoktur. Tanrı bu evreni en güzel şekilde tasarlamıştır. Kötülük denen şey, bu tasarımın, bazı nedenlerle aksamasıdır. Augustine’e göre Tanrı’nın düzeninde insanlar sağlıklı olarak tasarlanmıştır. Ama zaman zaman insan sağlığı bozulabilir. Hastalık, kötüdür, ama bu sağlığın bozulması anlamında bir kötülüktür.
İslam felsefesi genel olarak rasyonalist bir tavır sergilemiştir. Deneyden çok düşünceye, duyu verileri yerine akıl ilkeleriyle, mantık kurallarına dayanır. Ancak İslam felsefesi, tıpkı Batıda olduğu gibi, inancı esas alan, inançla akıl arasındaki ayrılığı dinin lehine olacak şekilde giderici, birleştirici bir niteliği vardır. Dolayısıyla insanı konu edinmekle birlikte, yoğun bir biçimde etkilendiği Yeni-Platoncu felsefeye uygun olarak, onu maddi yanından sıyırmış ve insanın gerçek bileşeni olarak yalnızca ruhu görmüştür.
Tanrım! Kaybolmuş olan bizleri, sanki bizleri bulmakta bir kazancın varmış gibi arıyorsun. Seviyorsun Tanrım, ama tutkuya ve huzursuzluğa kapılmadan. Kıskanıyorsun Tanrım, ama kıskançlığın getirdiği kaygılardan uzak olarak; pişmanlık duyuyorsun ama kedere düşmeden. Planlarını ve öğütlerini değiştirmiyorsun. Bulduğun her şeyi onu hiç kaybetmeden kaplıyorsun. Yoksul olmadığın halde kazancı seviyorsun. Hiç cimri değilsin ama insanlara bahşettiğin lütufların kullanımı konusunda duyarlısın. Minnettar kalman için sana istediğinden fazlasını ödüyor onlar. Bununla birlikte hiç kimse senin olmayan bir şeye sahip değil. Hiç kimseye borçlu olmadığın halde borçlarını ödüyorsun, sana borçlu olanların borçlarını hiçbir şey zarara uğramadan bağışlıyorsun.