11. Sınıf - Felsefe - 2. Ünite : MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - MS 2. Yüzyıl - MS 15. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Kindi’ye göre, kendilerini hakikate adamış insanların kadimlerin görüşlerini kendi dillerinin ve zamanlarının normlarına göre, onlara birtakım ilaveler yapmak suretiyle ortaya çıkarmalıdır. Çünkü din ve felsefe arasında sadece konu ve amaç birliği yoktur; ikisi de rasyonel doğruların, erdemin, hakikatin peşinde olup, neden sakınmamız gerektiğinin bilgisini verir. Dini bilgiler, ahlak bilgisi, tüm yararlıları elde etmeye yönelik bilgiler, tüm zararlılardan korunmaya ait bilgiler, varlığın hakikatinin bilgisi felsefenin alanına girer.
İslam felsefesindeki bazı filozoflara göre, Tanrı, evreni yarattıktan sonra insanı tüm eylemlerinde serbest bırakmıştır. Bu nedenle insan eylemlerinin gerçek faili olup, Tanrı katında yaptıklarının hesabını vermek zorundadır. Dolayısıyla her insanın, dünyadaki eylemlerine göre, öte dünyada göreceği bir karşılık bulunmaktadır.
Hak bilirliğin gereği olarak bize düşen, kendilerinden büyük ölçüde yararlandıklarımız bir yana, basit ve küçük ölçüde yararlandıklarımızı dahi karalamamaktır. Her ne kadar bazı gerçekleri görememişlerse de bize ulaşan düşünce ürünleriyle onlar, bizim atamız ve ortağımız sayılırlar. O ürünler bize, onların hakikatına erişemedikleri birçok bilgiye ulaşmak için bir yol ve bir araç olmuştur. Şu çok iyi bilinmektedir ki, ne bir kişi ne bir topluluk sadece kendi çabasıyla gerçeği tam olarak yakalayabilmiştir. Fakat her birinin gerçek adına elde ettiği o azıcık bilgiler bir araya getirilince, büyük bir değer oluşturmuştur.
Kindi’ye göre, geçmişte dile getirilmiş olan hakikatleri bir araya getirmeli ve bu hakikatlerden yararlanabilmek için her yola başvurmalıyız. Hakikatin nereden geldiğinin ve kim tarafından ifade edildiğinin bir önemi yoktur. Filozofa düşen, hakikati, hangi kaynaktan geldiğine bakmaksızın, gönül borcumuzu unutmadan almaktır.
islam felsefesi, sadece islami kültür çevresinde, Müslüman filozoflar tarafından geliştirilmiş olması anlamında değil, esas itibarıyla ilkelerini, ilhamını ve meşgul olduğu konu ve problemlerin çoğunu Kuran’dan elde etmek veya türetmek anlamında bir felsefedir.
İslam felsefesindeki bir grup filozofa göre, Tanrı her şeyi bildiği için insanın ne yapacağını da önceden bilir. Takdir, yapılacak olanların önceden bilinmesi yüzündendir. Tanrı takdir ettiği için, insan eylemde bulunmaz, insanın nasıl eylemde bulunup davranacağı önceden Tanrı tarafından bilindiği için, takdir edilmiştir. Bu bakımdan insan tüm eylemlerinden sorumludur.
Kindi’nin felsefesi, bir yandan Yunan felsefi öğretileriyle, diğer yandan bütünüyle rasyonalist karakterde olan İslami teolojik hareketlerle ilişkilidir. Onun Tanrı düşüncesi, Aristoteles'in Tanrı anlayışıyla Yeni-Platoncu Tanrı tasarımının bir sentezidir. O da, birçok İslam filozofunda görülen çifte hakikat öğretisiyle, yani felsefe ile dinin veya rasyonel doğrularla vahiy yoluyla gelen hakikatin birbirleriyle çelişmek bir yana, birbirlerini desteklediği, hatta onların birbirleriyle özdeş olduğu, islami hakikatlerin filozofun yolunu aydınlatan lambalardan başka bir şey olmadığı görüşündedir.
islamiyetin doğuşundan sonra çeşitli alanlarda ilmi çalışmalar yapılmış ve buna bağlı olarak farklı disiplinler doğmuştur. Bunlardan biri, inanç ve dogmaları akılla temellendirmek suretiyle açıklayan islami bir düşünce ve yorum alanıdır. Başlıca konuları iman, Tanrı'nın birliği ve nitelikleri, kaza ve kader, ölüm sonrası diriliş ve ahiret hayatı, ruhun ölümsüzlüğü, yaratılış, vahyin imkanı gibi.
Kindi, evrendeki tüm sebeplerin belirli bir işi yapmak üzere birbirine uygun olacak şekilde sistemli olduğunu, bunun da ancak her şeyi bilen akıllı bir yaratıcının eseri olabileceğini belirtir. Yine doğanın gerek kuruluşunda gerek işleyişinde belirli bir işi yapacak şekilde olağanüstü ve hassas dengeler üzerine, önceden belirlenen bir plana göre belirlendiğini, planın bulunduğu yerde bir planlayıcının da zorunlu olarak bulunması gerektiğini bildirir.