11. Sınıf - Felsefe : 3. Ünite : 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Orta Çağda felsefeye düşen görev, Kilisenin öğretilerini desteklemekti. Antik Çağın bir iki büyük filozofu ile Kilise Babalarının düşüncelerine değişmez doğrular olarak inanılır ve bunlar her türlü bilgi için birer ölçüt kabul edilirdi. Buna göre felsefeye düşen iş, Hıristiyanlığın dayanağı olan bu doğruları akılla açıklamak ve savunmaktı. Buna karşılık Rönesansta felsefenin amacı, kendini her türlü bağlılıktan sıyırmak, yalnız kendine dayanmak, kendini arayıp bulmaktır.
Rönesansın önde gelen düşünürlerinden Montaigne, her türlü dogmatizmin düşmanıdır. O, insanın boyuna değişen ilintileri içinde “doğruyu nerede bulmalı?” diye sorar ve araştırır. Bu soru karşısında Montaigne, bir şey bilmediğimizi söylememeliyiz ve son sözümüz “ne biliyorum?” olmalıdır, der.
Orta Çağ düşüncesinin yürüdüğü yol da, varmak istediği amaç tek iken; Rönesans ta böyle doğruya ulaştıran tek bir yol yoktur, üzerinde düşünülen konu da bir tane değildir. Rönesans felsefesi, tıpkı Antik Çağ felsefesi gibi insan ve evrene ilişkin bütün sorunları ele alır, bunları çözmek için birçok yol dener; bu yüzden Rönesansta birçok görüş çeşitliliği vardır. Bu görüşler birbirlerinden ne kadar ayrılsalar da Skolastik zihniyetle savaşmada birlik içindedirler.
Rönesans, “Yeniden Doğuş” adı verilen bir tepki, değişme ve yenileşmenin adıdır. 15. ve 16. yüzyılda Avrupa’da gerçekleşen bu hareket ile yeniden doğan, Antik Çağ yaklaşımıdır.
Rönesans düşüncesinin üzerinde durup Antik örneklere göre işlediği ilk sorun insan sorunudur, insan, insanın özü ve bu dünyadaki yerinin ne olduğunu araştırılmıştır. Bu bağlamda Antik yapıtlar çevrilir, yorumlanır ve tam kadrolarıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Modern insanın yeni hayat anlayışını ve duygusunu dile getiren bu akım, Rönesansta yeniden canlandırılmış, bu noktada dinden bağımsız bir kültür kurulmaya, insan ve dünya ile ilgili bir felsefe yaratılmaya başlanmıştır.
Rönesans düşüncesi aynı zamanda Orta Çağ’a karşı bir tepkiyi dile getirmektedir. Dolayısıyla Rönesans felsefesi ile Orta Çağ felsefesi arasında önemli farklılıklar vardır.
Felsefenin dinden kopmasına, yalnız teolojiye hizmet eden bir düşünme olmaktan çıkıp kendine göre yöntem ve amaçları olan bir bilgi kolu olmasına yol açan birtakım etkenler vardır. Bu etkenlerden biri, tümellerin, kavramların, sözcüklerin, tanımların, tasarımların gerçek ya da nesnel hiçbir varlığının bulunmadığını, bunların birer addan, birtakım seslerden ibaret olduğunu, yalnız tek tek varlıkların gerçekliğini ileri sürer.
Rönesansta, bütün kültür dünyasının tek bir çerçevede ya da düşünce altında toplanmasının yerine bir sistemler, düşünceler çokluğu vardır. Orta Çağın gölgelendirdiği Antik Çağın çok renkli düşünce tablosu Rönesansta bütün parlaklığı ile yeniden karşımıza çıkar. Artık düşünür adsız bir yapıtın arkasında gizlenmez, tersine yapıtında kendini bütün ağırlığıyla gösterir. Düşünürler görüşlerinde, kendini, içinde bulunduğu ulusun karakterini belli eder; felsefe Latince ile değil, artık ulusal dillerle yazılmaya başlanır
Orta Çağ filozofu Aquinolu Thomas, ortaya koyduğu felsefesiyle kendisinden önceki yapıyı tamamlamaya çalışırken, Rönesans filozofu kendisini yeni şeyler getiren bir dönemin temsilcisi olarak görür. Dolayısıyla Rönesansta hazır bulunan gereçleri sağlamlaştırmayı, sistemleştirmeyi değil, yeniden yaratmayı, işleyeceği gereçleri kendisinin arayıp bulmayı, geliştirmeyi amaçlar.