11. Sınıf - Felsefe : 3. Ünite : 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Kopernik’in yeni evren modeline karşı olan Martin Luther, “Bu aptal tüm astronomi ilmini tersine çevirmek istiyor’’ diyerek Kopernik ile alay etmiş ve İncil ile yanlışlamaya çalışmıştır. Papa Kopernik’in kitabının sapkınlık olduğunu ilan etmiş ve Katoliklere onu okumayı yasaklamıştır. Acaba bir kitap nasıl oluyor da bu kadar tepki toplayabiliyor? Çünkü bu kuram otoritelerin açıklamalarını, İncili şüpheli hale getiriyordu. Eğer evren Kopernik’in ileri sürdüğü gibi sonsuz ise, Tanrı’nın tahtı nerede duracak, Tanrı ile insanın ilişkisi nasıl kurulacak? Bu ve benzeri sorular, Kilisenin ve onun lideri Papa’nın ayrıcalıklı konumunu da yitirmesi anlamına geliyordu.
İkaros ve Prometheus, doğanın sırlarını tanrılardan çalıp izin almadan kullanan ve bu yüzden cezalandırılan mitolojik figürlerdir. Antik Yunan’ın teknik karşısındaki korkusunu temsil eden bu figürler Kopernik, Descartes, Galilei, Gassendi, Nevvton gibi birçok bilim insanının şahsında zafer kazanmıştır. Bu bilim insanları, bilimin özler üzerine düşünmek yerine, doğanın işleyiş yasalarını keşfe koyulmuşlardı. Orta Çağ’da ise fizikçinin Tanrı’nın eseri üzerinde düşünmesi, oradaki erekleri bulup ortaya çıkarması ve böylelikle Tanrı’ya yakınlaşması amaçlanıyordu. 16. ve 17. yüzyıl bilim insanları ise, doğanın mekanizmasını bilmeyi ve ona benzer yeni makinalar üretmeyi hedeflemişlerdir.
Bacon’a göre, doğanın işleyişini bilimsel bilgi ile bilebiliriz. Doğadaki bilinmezlikleri sistematik ve güvenilir adımlarla çözümleyebilmek için doğanın yapısına uygun gelen, bilinçle oluşturulmuş bir yöntemimiz olmalıdır. Aristotelesçi yöntemle doğadaki olaylara ilişkin yeni bir buluş, yeni bir açıklama ortaya konamadığını söyleyen Bacon, gözlemin ve deneyin vazgeçilemezliğini savunur. Bu noktada yöntem olarak, tek tek gözlem yaparak, gözlenen şeyler üzerinde düşünerek ve sonunda tüm gözlenenleri ortak olarak ifade edebilecek bir genel açıklamaya bağlamayı önerir.
17. yüzyıl Avrupa’sının tüm önemli düşünürleri, aralarındaki bütün ayrılıklara, şiddetli tartışmalara karşın bir düşüncede birleşmektedirler; doğa bir makinedir ve bilim de bu makineyi kullanma ve yeni makineler üretme sanatıdır. Bu makina imgesi, doğanın özneye yabancı, ona hiç benzemeyen bir şey olarak anlaşılmaya başlandığının göstergesidir. İnsan doğa karşısında artık aciz değil, Descartes’ın deyişiyle “doğanın efendisi ve sahibi”dir.
Newton, keşfetmiş olduğu yer çekimi kanunu ile, gezegenlerin hareketlerini matematiksel formüllere dayalı olarak öngörebiliyordu. Dünyadaki cisimlerle gökteki cisimlerin aynı temel yasaya bağlı olarak hareket ettiğini de matematiksel olarak doğrulamaktaydı.
Kopernik, Hristiyan kozmolojisinden bir türlü tatmin olmuyor ve gerçeği bilmek istiyordu Hristiyan kozmolojisi dünyayı evrenin merkezine yerleştiriyor ve diğer tüm gök cisimlerinin hareketlerini buna göre açıklıyordu. Astronomların bu teoriyi ayakta tutabilmek için geliştirdikleri varsayımların gözlemlerle örtüşmediğini gören Kopernik, alay edilme, aforoz edilme pahasına radikal bir teori ortaya attı. Çok sayıda otorite, bunun gülünç ve fikir yürütülemez olarak görse de Kopernik, evrenin merkezine güneşi koymakta ve dünyayı diğer gezegenlerle birlikte Güneşin etrafında döndüğünü iddia ediyordu. Kopernik’in bu yaklaşımı bilim tarihi açısından bir dönüm noktasıydı.
Francis Bacon’a göre, eğer düşüncede kesinlikle başlarsak kuşku ile bitiririz. Gereken, kuşkuya sabırla katlanmak ve böylece kesinliğe ulaşmayı beklemektir. Bacon’ın bu görüşleri ilk bakışta Descartes’in felsefesinde yer alan yöntemsel kuşkuyu çağrıştırmakla birlikte aslında ona karşıdır. Descartes felsefeye kuşkuyla değil, ilk kesin bilgi olan “Düşünüyorum” ile başlar. Bu kesinlik kuşkuda içerilmiş olarak bulunan bir doğruluktur. Diğer kesin doğrulukların kaynağı da yine kuşku değil, bu ilk doğruluktur.
“Sahilde durup gemilerin denizde gidip gelişini izlemek bir zevk. Bir kalenin penceresinde durup, bir muhabereyi, aşağıda süre-giden macerayı izlemek bir zevk. Ancak hiçbiri, gerçeğin gözetleme mevkiinde durup da; aşağı vadideki hataları, amaçsız gezintileri, pusları ve fırtınaları görebilmekle mukayese edilemez.”
Hobbes’a göre, insan doğuştan toplumsal bir varlık değildir, toplumsallığı sonradan kazanır. Konuşma ve geleceği düşünme yetisi ile hayvanlardan ayrılan insanlar, doğal yaşamlarındaki çatışma durumunu sona erdirmek ve yaşamlarını barış içinde sürdürmek adına devleti kurmaya yönelirler. Bu durum insanların bazı haklarından vazgeçmelerini gerekli kıldı. Söz gelimi, bir insan başka bir insanı, onun da kendisini öldürmekten vazgeçmesi gibi. Bu gereklilik önce toplumun, sonrasında devletin oluşmasını sağladı.
Francis Bacon’a göre, felsefenin kaynağı bilimdir. Bilim ilerleme ve gelişme sürecidir. Felsefe, bilimle doğanın özünü kavramaya yönelmelidir. Doğanın inceliklerini araştırmada daha yetkin yöntemler geliştirilmelidir. Bu da deney yoluyla sağlanabilir. Böylelikle insan bilimle doğaya hakim olarak kendini gerçekleştirebilecektir.