11. Sınıf - Felsefe : 3. Ünite : 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Rönesans, klasik İlk Çağ düşüncesinin yalnız bir yenilenmesi değildir. Elbette yeni bir dünya görüşünü oluşturmada Antik geleneklerden destek almıştır; ancak Rönesans felsefesi onlardan öğrendiklerini iyice özümseyerek yepyeni fikirlere varmaya çalışmıştır. Bu noktada Rönesans insanı yeniyi, önce kendi içinde aramış, buradan hareketle yeni bir insan anlayışı ortaya koymuş ve sonra da kendi dışında, doğada aramış, buradan da bugünkü doğa bilimimizin temelini kuran bir doğa görüşü doğmuştur.
Rönesansın ünlü astronomlarından Tycho Brahe’nin kurduğu rasathane, ölümünden sonra dağılınca, yaptığı gözlemleri yazdığı defter ile notları, gözlem gereçleri Kepler’in eline geçer. Kepler bunların yardımıyla gezegenlerin hareket yasalarını hesaplar. Tycho Brahe’nin Mars gezegeni üzerinde yaptığı gözlemleri değerlendiren Kepler, gezegenlerin yörüngelerinin yapısı ve hızlarını, yörüngeleri üzerindeki dönme sürelerini tam olarak belirler.
Grotius’a göre, bireye doğanın sağlamış olduğu, insan eliyle meydana gelmiş olan her türlü düzenin üstünde olan haklara dokunulamaz, bunlar hiçbir kaygıya feda edilemez. O, Machiavelli’nin devlet felsefesinin aksine, yeni bir devlet düzeni kurarken, doğal hakları sarsılmaz ve sınırlanmaz bir temel olarak alır.
Rönesansın önemli düşünürleri olan Fransız Bodin de İtalyan Machiavelli de yurtlarının dağınık ve karışık bir döneminde yaşamışlardı. Bu nedenle hiçbir sınıra bağlı olmayan, güce dayanan devlet yapısını arzu etmektedirler. İkisi de içinde bulundukları ezginliğin önünü açmak için Kiliseyi bir kudret etkeni olmaktan çıkarmayı amaçlamaktadırlar. Bunun da ancak güçlü bir birlik ile geçilebileceğine inanmakta, bu yüzden ikisi de devletin güçlü olmasını yüksek bir değer sayarlar ve bütün gücü devletin elinde toplanmasını isterler.
Rönesans felsefesi, Avrupa uygarlığının yaklaşık bin yıl süren Orta Çağ’ı ile Yeni Çağ arasındaki dönemin felsefesi olan bir geçit dönemidir. Orta Çağ ile Yeni Çağ arasında bir köprü görevi üstlenen Rönesans felsefesinin geçiş dönemi felsefesi olarak nitelendirilmesinin nedeni, Rönesansın “yeniden doğuşu” temsil etmekle birlikte Orta Çağ felsefesiyle süreklilik göstermesindendir.
Rönesans düşünürleri, Skolastiğin kıyasa dayanan yöntemini reddetmiştir Çünkü bu yöntem, yeni bilgilere vardırmıyor, bilineni yalnız aydınlatıyordu. “Yeni”yi arayan Rönesansa, yeni bilgileri sağlayacak yeni bir yöntem gerekti. Başlangıçta yöntem üzerinde pek düşünülmemiş fakat Rönesans ilerledikçe, deney ve gözlemlere dayanarak genel bir sonuca ulaşma yöntemi benimsenir olmuştur.
Bacon’a göre, doğaya egemen olmak için onu tanımaya, bilmeye girişirken ilk yapılacak şey, önceden edinmiş olduğumuz yargılar ile sanıları bir yana bırakmamız gerekir. İnsan zihni birtakım kuruntularla, putlarla, yüklüdür. Doğanın kendi gerçeğine uygun olan temiz bir tasarımını elde etmek istiyorsak, insan zihnindeki bu putların kökü kazınmalıdır.
Rönesansın ünlü hukuk ve devlet teorisyenlerinden Jean Bodin, “Devlet Üzerine Altı Kitap” adlı yapıtında, hükümet şekilleri üzerinde karşılaştırmalar yaparak aristokrasi ile demokrasinin iyi yönlerini bir araya getiren mutlak monarşinin en iyi devlet biçimi olduğu sonucuna varır. Ona göre bu devletin de özel ayrımı, yani devleti yapan özellik, güç ve iradesinin hiçbir şekilde bölünemez, başkasına aktarılamaz, hiçbir şeyle sınırlanamaz olmasıdır.
Francis Bacon, geçmişin bütün otoritelerine, klasik bilgeliğin düşünme biçimleriyle sözde araştırma yöntemlerine, Orta Çağ’ın Antik Yunan mirası üzerine yükselen bilgi anlayışına karşı çıkar. Ona göre doğaya egemen olmak gerekir. Ancak bu, geçmişin bilim anlayışı ile olamaz. Doğaya egemen olmak için önce doğayı tanımak, bunun için de birtakım putlarla kaplanmış olan zihnimizi bunlardan kurtarmak gerekir. Bacon’a göre, zihnin doğa yasalarının doğru bilgisine ancak put olarak adlandırdığı ön yargılardan arındırılmasıyla ulaşılabilir
Demokrat devlet düşüncesinin kökleri de Rönesansta bulunmaktadır. Bu devlet anlayışını Rönesansta ileri süren düşünürlere Monarchomach’lar denmiştir Monarchomach’lara göre, hükümdar yani devlet başkanı halkın efendisi değil, sadece bir görevlisidir; asıl egemen halktır, hükümdar ancak halk adına eylemde bulunabilir. Devlet başkanı, birtakım sınır ve bağlarla devleti yönetmek için halk tarafından görevlendirilen bir kimsedir. Görevin ne olduğunu ve sınırını halkın iradesinden doğan yasalar belirler. Devlet başkanı yasanın üstünde değil, altındadır; yasa onun iradesine sınır çizer, bu sınırı aşmaya kalkışırsa halk ona karşı ayaklanabilir.