11. Sınıf - Felsefe : 3. Ünite : 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Descartes, bilgide şüphe duyulamayacak bir temel arar. Metodik şüphesini bu açıdan kendi bilgilerinin üzerinde dener. Descartes, bildiği ve duyumsadığı her şeyden kuşku duyabileceğini ancak son noktada kuşkudan ve kuşku duymakta olan kendinden kuşku duyamayacağını belirtir ve “Düşünüyorum, o halde varım.” yargısına ulaşır. Bu yargı ile, insanın akıl yoluyla kesin bilgilere ulaşabileceğini ve bu bilgilere dayanarak yaşamı boyunca elde ettiği bilgilerin doğruluğunu ortaya koyabileceğini iddia eder.
Bacon, kurulan yeni doğa biliminin düşünce ve görüşlerini çok iyi kavramış bir bilim insanıdır. Onun “Yeni Atlantis” adlı yapıtında çizdiği ideal devletin başlıca dayanağı da bilimdir. O bilgiyi, insanlığı doğaya egemen kılacak bir güç diye anlar. Rönesansın doğaya egemen olma isteği, Bacon ile hedefine ulaşır. Ona göre, doğanın karşısında insanın elindeki kuvvet bilgidir. Doğaya egemen olmak, ancak doğanın yasalarını öğrenmekle olanaklıdır. Amerika kıtasının, deniz yollarının keşfi; barutun, pusulanın, matbaanın icadı, dolayısıyla bunların toplum hayatında yol açtığı değişiklikler hep bilimle mümkün olmuştur.
Bacon, Novum Organum adlı eserinde, içinde yaşadığı dönemin bilimlerinden ve sanatlarından şikayet eder. Çünkü, bu bilimlerin kullandıkları yöntem gerçekliği araştırmak için yetersizdir ve bilimlerin gelişmesine engeldir. Bu nedenle bilimi geliştirecek yeni bir yöntem gerekmektedir. Bacon'a göre, bu yeni yöntem ile tabiat tekrar yorumlanmalı ve böylelikle bilimler yeni baştan inşa edilmelidir. Yeni yöntem ile insan, tabiatı tanımalı ve tabiatlar arasındaki ortak noktaları bularak tabiatta geçerli olan kanunlara ulaşmalıdır. Bu kanunları bilen insan tabiat üzerinde egemenlik kurabilir.
Descartes, felsefede gerçeğe ulaşmak için dört kural belirler.
Bu kurallar;
I.Kuşku taşıyan hiçbir önermeyi doğru kabul etmemek
II. Ele alınan konuyu olabildiğince çok parçaya ayırmak.
II. Parçaları kolay kavranacak biçimde, basitten karmaşığa doğru ilişkilendirip birleştirmek
IV. Hiçbir şeyin atlanmaması için akıl yürütmenin her aşamasını gözden geçirmek.
Francis Bacon, bilimi belli bir yaklaşım olarak anlama ve anlatma girişiminde bulunan, bilimin önemini ve insanlığın refahı yönünden vaat ettiği olanakları ilk kavrayan düşünürdür. Ona göre, doğanın gizemlerini çözmek ve kanunlarını keşfetmek insanlığın refahı ve ilerlemesi için gereklidir. Bu amaç doğrultusunda Bacon, bilimi anlamak, bilgi edinmenin doğru ve etkili yolunu kesin bir biçimde bulup ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Çevremizde çeşitli nesneler görürüz; bunların her birinin bir türlü niteliği, şöyle ya da böyle bir yapılışı olduğunu biliriz. Bunu nereden biliyoruz? Nesneleri biz duyularımızla biliriz; onları görürüz, işitiriz, onlara dokunuruz. Ama duyularımız bizi ara sıra aldatırlar; ara sıra aldatınca da, neden her zaman aldattıkları düşünülmesin?
Kepler’e göre, her bilim birtakım varsayımlarla işe başlar. Varsayım, bir kanıtlamada doğru diye kabul edilen bir görüştür. Bu anlamda geometri de, doğa bilimini üzerine kurduğumuz gözlem de bir varsayımdır. Varsayım bir tasavvurlar bütünü olup, araştırmacı onun yardımıyla, söz gelimi, astronomide gök cisimlerinin hareketlerindeki düzeni kanıtlar.
Descartes felsefesine, apaçık bilgiyi aramakla işe koyulur. Ona göre, gerçek dünyadaki objeler matematik gibi düşünce ürünü olmayıp duyular aracılığıyla bilindikleri için bize bulanık ve karışık gelmektedir. Bu yüzden filozoflar da şimdiye dek gerçeğin ne olduğu konusunda bir türlü anlaşamamışlardır. Descartes bu kargaşayı ortadan kaldıracak sağlam dayanağı, güvenilir çıkış noktasını bulmak için şüphe ile işe başlar. O şüpheyi, matematikteki gibi apaçık doğruya ulaşıncaya kadar ileri götürür. Yalnız, buradaki şüphe septiklerde olduğu gibi değil, doğru bilgiye varmada kullanılan bir araçtır.
O, modern felsefenin kurucusu olarak kabul edilir. Yaşadığı sürece, felsefeyi her türlü siyasi ve dinsel otoritenin baskısından kurtarmaya çalışmıştır. Matematik, kesinliği ve sağlamlığı ile her zaman ilgisini çekmiştir. Bu ilgi onu analitik geometriyi kurmaya itmiştir. Bilgi öğretisinde zihnin sezgi ve tümdengelim olmak üzere iki işleyişini temele almıştır. Ancak sezgi ile felsefe yapılamayacağını, felsefenin gerçekliği düşünerek akıl yürüterek olanaklı olduğunu ileri sürmüştür.
Descartes, tüm bildiklerinin doğruluğundan, varlığın, dünyanın gerçekliğinden, Tanrı’nın varlığından kısaca her şeyden şüphe eder. Ancak bu durumda şüphenin bir sınırı olmadığını görür. Descartes şüphesinde son sınıra ulaşınca, aradığı kesin bilginin karşısında olduğunu fark eder. Şüphe etmekle, şüphe eden bir “ben in var olduğu, şüphe eden bir bilincin bulunduğu artık şüphe edemeyeceği apaçık bir olgudur. Bu, artık kendisinden şüphe edilemeyecek bir bilgidir ve bunun varlığını apaçık olarak yaşayıp bilmektedir. Böylece Descartes “Düşünüyorum, öyleyse varım.” ünlü önermesine ulaşır.