11. Sınıf - Felsefe : 3. Ünite : 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Galile icat ettiği teleskobuyla Güneşin lekelerini, Venüs’ün dönmesinde geçirdiği evreleri bulup Kopernik’in öğretisini destekleyen buluşlarını üst üste ortaya koydukça, Kiliseye bağlı olanlar onunla şiddetle savaşırlar. Öyle ki, inançları sarsılmasın diye onun teleskopundan gökyüzüne bakmaya bile yanaşmazlar. Çünkü onların inandıkları Aristoteles sisteminde gökyüzünün düzeni değişmezdir, orası yetkinliğin dünyasıdır, gökteki cisimler, öncesiz-sonrasız hareketleriyle düzgün daireler çizerler. Oysa şimdi Galile, gökyüzünde de değişmelerin olabileceğini gösteriyordu.
“Aydınlanma projesi için, herhangi bir soruya ancak tek bir cevabın mümkün olduğu fikri bir varsayımdı. Buradan mantıksal olarak şu sonuç çıkıyordu: Eğer doğru biçimde resmeder ve temsil edebilirsek dünyayı kontrol altına alabilir ve akılcı biçimde düzenleyebiliriz. Ama bu bir tek doğru temsil tarzı olduğunu varsayıyordu; bütün bilimsel ve matematik çabalar da buna erişmek içindi. Eğer bu doğru tarzı keşfedebilirsek, Aydınlanma hedeflerine ulaşmış olacaktı.”
Descartes’a göre, kesin bir bilgi elde etmek isteniyorsa her şeyi devirip işe temelden başlamak gerekir. Bunun için en ufak kuşku içeren şeyleri yanlış biliyormuşçasına eleyip yol almaya karar verir; ta ki, kesin bir şey bulana kadar veya kesin bir şey olmadığının kesin olduğunu öğrenene kadar. Bu noktada Descartes duyularının bazen kendisini yanıltabileceğini düşünür. Ancak duyuların bizi her zaman yanılttığını söylemek mümkün değil; burada bulunmam, ateşin yanında oturmam, bir palto giyiyor olmam, bu kağıdı elimde tutmam; bu ellerin, bu bedenin benim olduğum inkar edilemez.
17. yüzyıl siyaset felsefesinin öne çıkan filozoflarından Hobbes, devlet görüşünü doğal bir durum içinde olan insan tanımlamasıyla başlatır. Ona göre, insanlar doğal durumda eşit olup, herkes kendi istek ve amaçları doğrultusunda birbirleriyle mücadele etmektedir. Çünkü doğal durumda herkesin her şey üzerinde hakkı vardır ve bu menfaatlerin çatışmasına, dolayısıyla güvenlik sorununa yol açar. Herkesin herkesle savaştığı bu ortamı “İnsan, insanın kurdudur.” şeklinde betimleyen Hobbes, can güvenliğini sağlamak adına insanlar birbirleriyle anlaşarak haklarını bir otoriteye devretmek suretiyle devlet sistemine geçtiklerini belirtir.
15.-17. yüzyıl döneminde öne çıkan çeşitli konular ve görüşler vardır. Bu görüşlerden biri de hümanizmdir.
Nevvton’un fizik kuramları birçok bakımdan Einstein’ın fizik kuramlarından ayrılır. Ancak Nevvton olmasaydı Einstein’ın fizik kuramlarının ortaya çıkma olasılığı pek mümkün görülmemektedir. Çünkü bilimde yapılan araştırmalar yeni şeyler getirmekle birlikte, büyük ölçüde kendisinden önce yapılmış araştırmalara dayanır. Dolayısıyla bilimsel kuramlar da kendinden önceki pek çok kaynaktan beslenir.
15-17. yüzyıl siyaset felsefesinde bazı düşünürler hayali devletler tasarlamışlardır. Thomas More bu düşünürlerden biridir. O, eserinde ideal bir yönetim ve toplumu tasarlamakla birlikte dönemin siyasal yapısını eleştirmiştir. Eserinde tasarladığı ada ülkesinde özel mülkiyet yoktur. Eşitlikçi zihniyette düzenlendiği bu devlette insan değerlidir ve adalet hakimdir, herkes gücünün yettiği şekilde çalışır, yöneticiler halk tarafından seçilir.
Descartes’a göre, insanda sonsuzluk ve yetkinlik düşüncesi var fakat insan ve onu çevreleyen şeylerin hepsi sonlu ve eksik varlıklardır. Peki bu durumda sonsuzluk ve yetkinlik düşüncesi nereden gelip bizim zihnimize yerleşmiş olabilir? Descartes buradan, yetkin ve sonsuz olan Tanrı’nın varlığına ulaşır. İşte insan ve onu çevreleyen her şey varlığını Tanrıya borçludur. Yani Tanrı düşüncesi insanın zihninin olmazsa olmazıdır. Ancak düşüncede olduğu için Tanrı var olmaz. Tanrı, mükemmel ve sonsuz olmanın bir gereği olarak zorunlu olmalıdır. Aksi halde varlığın nedenlerini bulmak, kuşkuyu ortadan kaldırmak imkansızdır.
İnsanı özsel olarak diğer canlılardan ayıran başta düşünme olmak üzere diğer zihinsel olgularıdır. Bunların gerçek doğası ve kaynağı, hiçbir şekilde beyin gibi maddi bir varlık olmayıp, bedenle birlikte var olmakla birlikte ondan tamamen bağımsız olan, insani bir öz veya kısaca ruhtur. Buna göre insan, birbirine indirgenemeyen maddi beden ile maddi olmayan ruh olmak üzere iki temel bileşenden oluşur.
Hobbes'a göre, devlet, uyruklarının toplam istencini yansıtır. Dolayısıyla her türlü güç ve yetki, egemenlik hakkı devlete aittir. Devletin egemenliği bölünemez, devredilemez ve uyrukları tarafından eleştirilemez. Bu durum yurttaşların özgürlüğü ile çelişmez; çünkü haklarını sözleşmeyle egemen güce yani devlete devreden kendileridir. Bu noktada Hobbes, egemenliğin güçler ayrılığı ile bölünmesini devletin yıkılmasına veya zayıflamasına yol açacağı için reddeder.