11. Sınıf - Felsefe : 3. Ünite : 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Galile’ye göre, bilim gözlerimiz önünde açık duran ‘evren’ dediğimiz o görkemli kitapta yazılıdır. Ancak yazıldığı dili ve alfabesini öğrenmedikçe bu kitabı okuyamayız. Kitabın yazıldığı dil, matematiğin dilidir; harfleri üçgen, daire ve geometrik şekillerdir. Bu dil ve harfler olmaksızın, kitabın bir tek sözcüğünü anlamaya olanak yoktur.
Töz kavramı, Eski Yunan’dan 20. yüzyıl filozoflarına değin değişik betimlerle tartışılan bir problemdir. Descartes de töz kavramı üzerinde durmuştur. Ona göre, var olan her şey ya bir töz ya da bir tözün özelliğidir. Descartes’ın sisteminde yaratılmış tözler ve yaratılmamış tözler olmak üzere üç töz vardır.
More, ütopyasında dönemin İngiltere’sini konu edinir. İngiltere’nin sosyokültürel ve ekonomik alanda yaşadığı sorunları aşma çabasında olan More, bireyciliğin tahribatlarını, aristokrasinin, saray erkanının aylaklığını, krallık gücünün keyfi yönetimini kınar. Sağlanan avantalarla zenginleştirilen aristokrasiye karşı halkı savunur. Bilgisizliğin, boş inançların, savaşın sürekliliği içinde rahiplerin suç ortaklığını ifşa eder.
Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözü Kartezyen kuşku yönteminin temelini oluşturur. Zihnin kendiliğinden bir sorgulama eylemine girişmesinin sonucu olan bu söz, düşünmenin var olmayla ilgisini kurmaktadır. Şöyle ki, insan ben neyim diye sorduğunda, kendini düşünen bir şey olarak tanımlar. Peki, düşünmek nedir diye sorduğunda ise; kuşku duyan, anlayan, kavrayan, doğrulayan, yadsıyan, isteyen, istemeyen, hayal kuran, duyumsayan bir şey olduğunun farkına varmasıdır.
Kopernik, büyük bir devrim getiren öğretisinde her şeyi temellendirmemiştir, birçok güçlük aydınlanmadan kalmıştır. Ama onda ilgi çekici olan, güçlüklerde takılıp kalmaması, ileriye atılma, devrimci bir görüşe ulaşma yürekliliğini kendisinde bulmasıdır. Onun için, Rönesansta ondan yana olanlar, hep yeni öğretiyi anlamak için, insanın yürekli bir ruhu olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Kopernik’in bu yürekliliği Kilisenin otoriter dünya görüşünden kurtulma, her bakımdan insanın özerkliğini elde etmesine doğru bir ilerleme olan Rönesansın hayat anlayışına oldukça uygun düşmektedir.
• “Pek yavaş yürüyenler de, eğer daima doğru yolu izliyorlarsa, koşup da doğru yoldan uzaklaşanlardan daha çok ilerleyebiliyorlar." diyen Descartes ile
• “Doğru yolda giden bir topal, yoldan çıkan süratli bir kişiyi yarışta geçer ve doğru yolda koşmayan birinin ustalığı ve hızı da onun hatasını arttırmaktan başka bir işe yaramaz.” diyen Bacon’ın
Bacon, bilimsel yöntem olarak tümevarım yöntemi üzerinde durur. Bilim insanının olgular arasındaki ilişkileri tümevarım yöntemiyle araştırırken, zihne kanatlar eklemekten çok onun henüz yapmamış olduğu atlamayı ve uçmayı engellemek için, ona kurşun bağlamak gerektiğini belirtir. Ona göre, bu yapıldığı zaman bilim için daha büyük ümitler besleyebiliriz.
Nevvton’un, cisimlerin hareketleriyle ilgili ortaya koyduğu yasa, bir gezegenin hareketi kadar düşen veya fırlatılan bir taşın hareketini de açıklamaktaydı. O, tüm fizik nesnelerin hareketini tek bir yasayla açıklamış, her yerde aynı yasaların geçerli olduğunu ortaya koymuştu. Bu durum Skolastik dönemin körü körüne bağlı olduğu ve bir inanç öğesi saydığı Aristotelesçi “mükemmel olan” ve “mükemmel olmayan” şeklindeki ikili evren anlayışını yanlışlarmış, öte yandan evrenin akıl yoluyla kavranılabileceğini göstermişti.
Galile’nin “Yıldızların Habercisi” adlı eseri, Avrupa bilim dünyasında yoğun ilgiyle karşılanmıştı. O, bu eserindeki bilgilerin çoğunu, kendi yaptığı teleskobu ile gök cisimlerini gözleyerek elde etti. Teleskopunu gökyüzüne çeviren Galile, Ay'ın yüzeyinde dağlar, vadiler ve kayalıklar olduğunu görmüştü. Ay topoğrafyasının dünyadan pek farklı olmadığının ortaya çıkmasıyla Aristoteles’in ikili evren görüşü yıkılmıştır. Güneş üzerinde lekeler görülmesi Güneş’in mükemmel konumunu yitirmesine yol açmıştır. Samanyolu galaksisinde sayısız yıldızlar olduğu da görülünce Skolastiğin sınırlı evren anlayışı alt üst olmuştur.
Ütopya” kavramı köken olarak Yunancadan gelmekte fakat kullanımı Thomas More’un 1516’da yazdığı “Utopia” adlı kitabıyla yaygınlaşmıştır. Tarihi İlk Çağ’a kadar uzan ütopyaların çeşitli özellikleri vardır.