11. Sınıf - Felsefe : 3. Ünite : 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - 15. Yüzyıl - 17. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Descartes’a göre, gerçeğe ulaşmak isteyen birinin, yaşamında bir kez olsun her şeyden mümkün olduğunca şüphe etmesi gerekir. Bunun için açana kadar elde bulunan veriler bir yana bırakılmalıdır. Ancak yapılacak araştırmaların sağlamlığına ilişkin ilk genel kuralın bu şekilde ortaya konmasıyla istenilen güvenilir bilgi sağlanabilir.
Aristoteles’e göre, hareket halindeki bir cisim itilmez veya çekilmezse er geç durur. Günlük deneyimlerimize baktığımızda biz de Aristoteles’i doğrularız. Ancak Aristoteles’in cisimlerin hareketiyle ilgili bu görüşü, görünüşte doğru gibi gözükse de özde yanlıştır. Galilei, Aristoteles’in görüşünün aksine, hareket halindeki bir cismin, dış etkenler olmadığında hareketini aynen sürdüreceğini söyler. Galilei’nin hareket fiziğindeki bu görüşü, Newton mekaniğinde “eylemsizlik ilkesi” olarak yasalaşır.
Kopernik, dünyanın güneşin etrafında döndüğüne ilişkin hipotezi, kilisenin binlerce yıldır vaaz ettiği öğretiyi inkar etmekle kalmıyor, kurulu olan yerleşik düzeni de alt üst ediyordu. Eğer Kopernik haklıysa o zaman en saygın otoriteler, Kutsal kitap, kilise, eski dünyanın bilgeleri hepsi yanılıyordu. Dini otoriteler bu konuda yanılıyorsa, pekâlâ başka konularda da yanılıyor olabilirler. Dolayısıyla Kopernik’in kuramı her şeyi alt üst eden bir depreme yol açmıştı. Kopernik, düşüncelerinin yol açabileceği dertleri bildiği için kuramını ölüm tarihi olan 1543’e kadar erteledi; o zaman bile kitabını papaya ithaf etmişti.
Rönesans, matbaa, pusula, barut, teleskop gibi araçların bulunmasının yarattığı sonuçların ürünü olan bir dönemdir. Özellikle Gutenberg tarafından icat edilen matbaa ile birlikte birçok kitabın basımı yapılmış, böylelikle kitap yalnızca varlıklı kimselerin sahip olabileceği bir şey olmaktan çıkmış, açılan çok sayıda genel kütüphanelerle geniş halk kitlelerinin bilgiyle buluşması sağlanmıştır.
Francis Bacon ve Descartes’ın 17. yüzyılda yapmış oldukları yöntemsel devrim ile Aristotelesçi yöntem anlayışı gözden düşmüştür. Bu yeni yöntem ile, bilimsel bilgilere ulaşmada deneye, verileri analiz ederek genel sonuçlara gitmeye dayanan yeni bir bilgi yolu açılmıştır. Nevvton ve Galileo gibi bilim insanlarının gözlem ve gözlem araçları ile topladıkları bilgilerden doğal olayları nedensellik ilişkileri içinde ve yine doğanın kendisi ile açıklamaları bu yöntemle elde edilen bilimsel bilgilere olan güveni artırmıştır.
Descartes’a göre, insan olarak her şeyden kuşku duyabiliriz. Ancak kuşkulu şeylere inanmaktan bizi alıkoyacak bir irademiz vardır ve bu irade tam bir özgürlük içinde, kuşkulu şeylerden bizi sakındırarak aldanmamızı önleyebilir. Belki her şeyden kuşku duyulabilir, ancak insanın kendisinden, kendi varlığından kuşkulanması mümkün değildir. Kuşku duyarken var olduğumuzdan kuşkulanmamıza imkan yoktur.
Cmpanella’nın ütopya eseri Güneş Ülkesi’nde yaşayanlar bencil değildir. Sahip olunan her şey aynı zamanda başkasınındır. Bireyler yaşayışlarında toplumu esas alır, herkes genel yararı önemser, mülkiyet ortaktır. Ortak mülkiyet kadın ve çocukları da kapsar. Toplumda her şey belirli esaslara göredir; herkes belli elbiseler giyer, eğitimde tek bir sistem uygulanır, üreme belirli esaslara göre gerçekleştirilir.
Bal mumu, kovandan yeni çıktığında içindeki balın tadı, kokusu, rengi ve bir şekli vardır; soğuktur, katıdır, şekil alabilir, vurulduğunda ses çıkarır. Sonra onu ateşe yaklaştırınca, kokusu uçar, rengi, görüntüsü değişir, sıvı hale geçer ve bir şekil alamaz. Duyularla edindiğimiz bütün özellikleri değişmiştir, fakat buna rağmen ona hâlâ bal mumu deriz. Duyuların bize verdiği özellikler ondan uzaklaşsa da geriye uzayda yer kaplayan, eğilip bükülen, hareket eden bir şey kalır. Bu durumda bal mumu ne kadar farklılaşsa da onu her neyse o şekilde bilen, ne görüş ne dokunuş ne hayaldir; sadece zihindir.
Rönesansla birlikte Avrupa’da aklı, etik ve adalet kavramlarını temel alan, teorik ve pratik alanda insani değerlere odaklanan, tüm insanların değerli ve onurlu olduklarını öngören yeni bir dünya görüşü gelişmiştir. Bu görüş, insanı temel alarak onun ne olduğunu, bu dünyadaki yerini ve anlamını gündeme getirmiştir. Antik Çağ felsefesinin kaynaklarının yeniden değerlendirilmesini ve anlaşılmasını önemseyen, insanı evrendeki tek ve en yüce değer sayan, insanı geliştirme ve yüceltme amacı güden bu anlayış, esas itibariyla modern insanın yeni dünya görüşü ve yaşam anlayışı olarak anlam kazanmıştır.