6. Sınıf Türkçe 3. Ünite : Paragraf - Paragrafta Yapı Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Muhabir:
– ( ! ) ---
Yazar:
— Öğrenciyken günlük tutardım. Yazı yoluyla bir şeyler anlatmayı severdim. Bir internet sitesinde küçük hikâyeler yazarak başladım, zaten sonra da devamı geldi.
Muhabir:
— Yazdığınız metinlerin öykü olması bilinçli bir tercih mi? Başka türlerde de yazıyor musunuz?
Yazar:
_ (||) . . . .
İnsanlar artık ihtiyaçları olan her şeye kolayca sahip olabiliyor. Edindiğimiz bilgileri kullanarak yeni bilgilere, teknolojilere doğru yol alıyoruz. Peki, nasıl oldu da insanoğlu ateş yakmayı dahi bilmediği günlerden, ellerinin altındaki akıllı telefonlarla hemen her işlerini rahatça halledebildikleri günlere geldi? -----
(I) Leopar dört büyük kedi içinde ağaca tırmanma kabiliyeti en iyi olan türdür. (II) Kulak yapıları kısa ve yuvarlak şekilde olan leoparın postu ise benekli ve oldukça parlaktır. (III) Gece avlanmayı tercih ederler çünkü kendilerini daha güvende hissederler. (IV) Bu nedenle postu da çok değerlidir ve öldürülmesi kesinlikle yasaktır.
Abdürrahim Karakoç 1932’de Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde doğdu. Küçük yaşlarda şiire merak sardı. Şairin bu isteği ailesinden gelmektedir çünkü babası, dedesi ve kardeşleri de şairdir. İlkokuldan sonra öğrenimini sürdürme imkânı bulamasa da kendisini çok okuyarak geliştirmiştir. Bir halk şairi olan yazar, yalın bir Türkçe ile şiirler yazmış; şiirlerinde Anadolu halkının yoksulluktan, hâkimlerden ve doktorlardan şikâyetlerini şu mısralarla anlatmıştır:
Güreş, insanlık tarihi kadar eski bir spor dalıdır. (I) Dünyanın en eski mücadele sporu olarak bilinen güreş, eski Mısır’da bulunan 5000 senelik resimlerde bile izlerine rastlanan bir spordur. (II) Güreş sporu ile uğraşan milletlerin başında Türkler, Araplar ve Yunanlılar gelmektedir. (III) Türkiye’ye modern anlamda güreş 1910 yılında gelmiştir. (IV) Türkler MÖ 2. yüzyılda, Yunanlılar MÖ 708’de Araplar ise MÖ 5. yüzyılda güreşle tanışmışlardır.
(I) Biz insanlar, tümüyle aciz hâlde doğarız. Yürüyene kadar bir yıl, biçimlenmiş düşünceleri dile dökene kadar kabaca iki yıl, başımızın çaresine bakar hale gelene kadar da birçok yıl geçer. (II) Şimdi bir de memelilerin çoğu için geçerli duruma bakalım. (III) Sözgelimi yunuslar, daha doğumda yüzmeye başlarlar; zürafalar ayakta durmayı saatler içinde öğrenirler; bir zebra yavrusu da doğumu izleyen kırk beş dakika içinde koşabilir. (IV) Hayvanların, doğumdan kısa süre sonra kazandıkları bu bağımsızlık oldukça çarpıcıdır.
I. Osmanlı Dönemi’nde kasaplık yapan kişiler sürekli koyun, inek, keçi gibi hayvanları kesip halka hizmet sunuyorlardı.
II. Buradan anlaşıldığı gibi Osmanlı, İnsanî güzelliklerin kaybolmamasına yönelik çeşitli önlemler almıştır.
III. Osmanlı Devleti, kasapların yaptıkları bu can alma işleminden etkilenip merhamet duygularının kaybolmaması için altı ay kasaplık yapan her insanın bir ay bahçıvanlık yapmasını zorunlu tutuyordu.
IV. Bu sayede sürekli kan gören ve can alan kasapların belli bir zaman diliminde canlı yetiştirerek içlerindeki öldürme güdüsü yok edilmiş oluyordu.
Eski dönemlerde hayvanların ayaklarına ve toynaklarına keçe, kalın bez ya da madeni nallar takılırdı. Bu nallar geçmişte ulaşım, taşımacılık ve çeşitli hizmetlerde hayvanların ayaklarında yaygın olarak kullanıldı. Nalbantlık mesleği motorlu araçların yaygınlaştığı 20. yüzyılın ilk yarısına değin önemini korudu. Ancak Türkiye’de 1960’lı yıllara değin kırsal kesimdeki en itibarlı mesleklerden biri olan nalbantlık, teknolojinin gelişmesiyle eski önemini kaybetti.
I. İstanbul’da dördüncüsü düzenlenen Etnospor Kültür Festivali’nin açılışı Atatürk Havalimanı’nda kurulan festival alanında “Han çadırında” gerçekleştirildi.
II. Geleneksel kültür dalında müsabakaların da yapıldığı bu festivalde geleneksel sporların tanıtılması ve yaygınlaştırılması amaçlandı.
III. “Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.” sloganıyla kararlılık, azim ve mücadele vurgusunun amaçlandığı bu organizasyona on yedi ülke katıldı ve Arjantin, misafir ülke olarak ağırlandı.
IV. Festivalde bu ülkeye ait ve unutulmaya yüz tutmuş ellinin üzerinde sanat dalında çalışma yapıldı.
Kuşların hükümdarı olan Simurg diğer adıyla Zümrüdüanka kuşu, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bütün kuşlar Simurg’ a inanır ve Simurg’un onları koruyacağına inanırmış. (I) Simurg öleceğini hissettiği zaman kendisine ağacın dallarından bir yuva yapar ve burada ölümü beklermiş. Güneş ortaya çıktığı zaman ağacın kuru dallarını yakar, Simurg yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğarmış. (II) Bir gün kuşlar talihsiz bir olay yaşamış ve bu olayı Simurg’ a danışmak istemişler fakat Simurg’u görememişler. Uzak ülkelerden gelen kuş sürüleri Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş ve Simurg’a inanan tüm kuşlar toplanmış. Hep birlikte Simurg’ a gidip yolunda olmayan işler için yardım istemeye karar vermişler. (III) Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamış. Sabrı az olan dünya işlerine takılanlar yolda teker teker dökülmüş. (IV) Kafdağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasına varınca öğrenmişler ki Simurg, otuz kuş demekmiş. Otuz kuş anlamış ki aradıkları gerçek yolculuk kendilerine yapılan yolculukmuş.
(I) Çelik çomak oyunu çoğumuzun çocukken oynadığı hatta bazen büyüklerin de oyuna katıldığı en zevkli oyunlardan biridir. (II) Oyunda uçları yontulmuş kısa bir tahta olan çelik ile 50 - 60 cm uzunluğunda bir sopa olan çomak kullanılır. Oyunun adı da kullanılan bu malzemelerden ortaya çıkmıştır. (III) Çoğunlukla iki kişi arasında oynanır ancak oyuncu sayısı fazla ise aynı sayıda iki takım kurulup oynanabilir. (IV) Halk arasında daha çok çelik çomak adıyla anılan bu oyunun diğer adı “met oyunu” olarak da bilinir.