11. Sınıf - Felsefe - 4. Ünite : 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
18. yüzyıl felsefesine aynı zamanda “Aydınlanma Felsefesi” denmektedir. İnsanın, o güne kadar hayatının düzenini belirleyen değer ve formların yerine yeni bir düzene kılavuzluk edecek düşünceleri aramaya başlaması “aydınlanma” kavramı ile ifade edilir. Burada aydınlanmak isteyen insanın kendisi, aydınlatılması istenen şey de, insan hayatının anlam ve düzenidir. Buna göre, 18. yüzyılın sonlarına doğru patlayan Fransız Devrimi,bir bakıma aydınlanma düşüncelerinin politik-sosyal alandaki yansımaları olarak görülmektedir.
18. yüzyıl Aydınlanma Felsefesinde, MÖ. 5. yy. Antik Yunan düşüncesinde olduğu gibi insanın kendini, kendi aklı ile aydınlatma istediği görülür. Bu hedef doğrultusunda 18. yüzyıl aydınlanmacıları Grek Aydınlanmasının önde gelen temsilcileri Sofistler gibi eski kültür değerlerini, kuşku duyulmaz olan bilgi, iddia ve önermeleri aklın ışığında sorgulamışlardır.
İnsanların aklında doğuştan gelen hiçbir bilgi yoktur. Özdeşlik, çelişmezlik, yeter neden, üçüncü halin olanaksızlığı gibi düşünme yasaları da, matematikteki kavramları da, Tanrı fikri gibi bilgiler de insan aklında doğuştan bulunmamaktadır. Tüm bilgilerimiz deney ve gözlemlerle, duyular aracılığı ile elde ederiz. Örneğin, bir çocuk ateşin sıcak olduğunu ve bunların kendisine zarar verebileceğini deney ve gözlem aracılığı ile bilebilir.
Hegel’e göre, gerçeklik yalnızca Mutlak Akıl veya Mutlak Tin aracılığıyla anlaşılabilir. Mutlak Akıl veya Tin, aşkın, kendi kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan, tam olarak bağımsız bir varlıktır. Evren, kendisini Mutlak Aklın amaçları doğrultusunda gerçekleştirir.
• Descartes, kendisinden asla şüphe duyulmayacak, başka bilgilere de temel olabilecek açık seçik bilgilerin akla dayandığını ileri sürer.
• J. Locke, bilginin doğuştan değil sonradan duyu deneyimleri aracılığıyla, zihin dışındaki dış dünyadan edinilen izlenimlere dayandığını ileri sürer.
• Kant, duyu deneyimiyle dış dünyadan edinilen ham verilerin aklın formlarında işlemesine dayandığını ileri sürer.
18. yüzyıl, metafizik düşüncelerle savaşıldığı bir yüzyıldır. Bu yüzyılda, aklın doğanın yapısını doğru kavramakla, doğa üzerinde egemen olma yollarını açmakla, akla karşı aşırı bir güven ve gurur duyulmaya başladı. Bunun sonucunda kültür dünyasını da akılla aydınlatıp ona egemen olmak hedeflendi. 18. yüzyıl filozoflarına göre, aklın aydınlattığı doğrular ile beslenen bir kültür dünyası, sonsuz bir ilerleme sağlayacaktır. Bu güvenle bütün kurumlar aklın eleştirisinden geçirilir; toplumu, devleti, dini ve eğitimi aklın ilkelerine göre yeni baştan düzenlemeye girişilir.
Felsefe, kavramlar yaratmayı da içeren bir disiplindir. Felsefe tarihine baktığımızda bazı filozoflar bazı kavramlarla anıldığı görülür. Öyle ki, bir bakıma belirli kavramlar o filozoflarla özdeşleşmiş olup, savundukları görüşleri açıklamada bu kavramlara baş vurulur.
Halk yoksulluk içindeyken kralın zenginliği Fransız İhtilali’nin görünen nedenidir. Aslında okuryazarlığın artması ve bağımsız yayınların desteklenmesiyle toplumda büyük bir değişim ve bu değişimi organize eden Fransız aydınları ve onların felsefi görüşleri ihtilalin gerçekleşmesinde etkili olmuştur. Sonrasında sosyal yaşayıştaki eşitsizlik ve adaletsizlik, aydınlanmayla oluşan özgürlük düşüncesiyle halk içinde krala karşı bir ayaklanmayı başlatmıştır.
Özne, ideler yani düşünceler toplamıdır. Buna göre, ağaçların, dağların, ırmakların kısacası tüm duyulur nesnelerin zihin tarafından algılanmaktan ayrı gerçek bir varoluşları yoktur. Cisimlerin varoluşlarını kavramak için ne yaparsak yapalım sonunda sadece kendi idelerimizi düşünürüz. Zihin, nesneleri algıladığı sırada çoğu zaman kendini unutarak, bu nesnelerin düşünülmeksizin var olduklarını kavrayabileceği yanılgısına düşer.
Aydınlanma yüzyılı olarak tanımlanan 18. yüzyılın yönetici idesi akıl idealidir; bu ideale aykırı olan görüşler bile hep onun ölçüsü ile değerlendirilir. Akla karşı duyulan bu aşırı inanç, yüzyılın sonlarında Kant felsefesiyle sarsılır. Kant aklın gücünün nereye kadar gidebileceğini, sınırları olduğunu gösterir. 19. yüzyılda Aydınlanmanın hızını yitirdiği görülür. Bu yüzyılda Aydınlanmanın karşısına Voltaire ve Rousseau’nun öncülük ettiği, toplumun bütün sınıflarına seslenen, duygu ve coşkunun önemli olduğu, sade bir dilin kullanıldığı akım bir tepki olarak ortaya çıkar.