11. Sınıf - Felsefe - 4. Ünite : 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Kant’a göre, yapılacak tüm hukuksal ve siyasal düzenlemeler insanın temel özgürlük hakkının korunması esasına göre yapılmalıdır. En başta da insanın aklının ve özgürlüğünün korunması gelir. Çünkü insanın aklına ve özgürlüğüne zarar verebilecek her şey insan haysiyetine aykırıdır, insanın aklını ve özgürlüğünü korumak, salt ona zarar verebilecek şeylerden kaçınmakla olmaz, ayrıca aklın ve özgürlüğün geliştirilmesi de ahlaki bir yükümlülüktür. Bunları geliştiren ve destekleyen unsurların başında ise eğitim gelir.
Kant, ‘Hırsızlık yapmamalıyım!’, ‘Cinayet işlememeliyim!’, ‘Zorda olanlara yardım etmeliyim!’ biçiminde eylemlerin, insanlarda var olduğu düşünülen bir yükümlülük hissinden dolayı gerçekleştirildiğini öne sürer. Kant’ın ahlak felsefesinde ahlaki eylemler birer emir hükmünde olup, eylemi yapan kişi ya da başkaları zarar görse bile söz konusu eylemlerin iyiliğinden bir eksilme söz konusu olmaz.
Kant’a göre, insan bir yandan “duyulur dünya”ya öbür yandan “düşünülür dünya”ya bağlı bir varlıktır. Duyulur dünya olan doğada, zorunluluk yasaları, düşünülür dünyada ise gereklilik yasaları vardır. Gereklilik de zorunlu bir yasadır; fakat doğadakinden farklıdır. Gereklilik yasaları insan hayatında geçerli olup, böyle bir yasa doğada yoktur. Kant’a göre, ahlaki eylemlerinde temelinde bulunan istenç özgürlüğü doğa yasaları gibi zorunluluk değil, gereklilik içerir. Eğer ahlaki yaşam da, doğada olduğu gibi nedenlerle sımsıkı belirlenmiş olsaydı, insanın karşısına ahlaki isteklerle çıkılamaz; kimse yaptıklarından dolayı suçlanamaz, ayıplanamazdı.
Sokakta yanan bir bina var. Balkonda kurtarılmayı bekleyen iki yaşlı insan var ve itfaiye gelmedi, fakat ellerinde kameralarla birçok muhabir anında geldi. İki kişi cesurca davranıp yanan evin içine daldı. İkisi de iki yaşlı adamı sırtlarına alarak yanmaktan kurtardı. Bu iki kişinin eylemleri ahlaki açıdan değerlendirildiğinde ikisinin de eylemi ödeve uygun, ikisinin de eylemi mutluluk verici, ikisinin de eylemi övgüye değer. Cesur davranan bu iki kişiden biri, oradaki kameralara görünmek, akşam haberlerinde “ne cesur adam" dedirtmek için yaptı. Diğeri ise, böyle şeyler hiç aklına gelmedi; onun derdi can kurtarmaktı, bunu insan olmanın bir gereği olarak yaptı. Kant’ın ahlak anlayışına göre, bu ikinci kişinin eylemleri erdemlidir, ahlakidir, evrenseldir.
Kant, tüm ahlaki yargılarımızın ve eylemlerimizin temelinde yer alan ‘Kesin Buyruk’un kaynağının, insanın dışındaki herhangi bir otorite, makam veya mevki değil, saf aklın olduğunu ileri sürer. İnsanlar akıl sahibi oldukları için bu buyruklara uymakla yükümlüdürler. Çünkü buyrukları özgür iradeleriyle koyanlar kendileridir. Kant’a göre, özgür olmayan birisinin ahlaki ödevlerini yerine getirebilmesi, ahlaki değeri olan bir seçim yapması mümkün değildir.
“Özgürlüğünden vazgeçmek insan olma niteliğinden vazgeçmek demektir; insanlık haklarından, hatta ödevlerinden vazgeçmek demektir. Her şeyden vazgeçen insanın hiçbir zararını karşılama olanağı yoktur. Böyle bir vazgeçme insanın yaratılışıyla uzlaşmaz. İnsanın isteminden her türlü özgürlüğü almak, davranışlarından her türlü ahlak düşüncesini kaldırmak demektir.”
Kant’a göre, iyi niyet başka kendi başına mutlak iyi olan başka bir şey yoktur. İyi niyetin dışındaki tüm iyiler koşulludur. Yani iyi olmaları kendinden değil, başka bir şeyden kaynaklanmaktadır. İyi niyet, kendisinden başka hiçbir amacın, aracı olamaz. Çünkü iyi niyetin temeli olan pratik aklın esas işlevi, mutluluğu gerçekleştirmek değil, insanın ahlaklı bir varlık olarak yaşamasını sağlamaktır. Buna göre, iyi niyet, ödev motifine dayanarak eylemde bulunmaktan başka bir şey değildir. Ödevden dolayı yapılan bir eylem ise, Kant’a göre, sonucu ne olursa olsun iyi bir eylemdir.
“Özgürlük, kanunların izin verdiği her şeyi yapmaktır; bir vatandaş kanunların yasak ettiği şeyi yapabilseydi özgür sayılmazdı o zaman; çünkü öteki vatandaşların da aynı yetkiyi kullanmaya hakları olurdu.”
Locke’a göre, toprağı insana veren Tanrı olduğuna göre, mülkiyet hakkı kutsaldır. Kimse kimsenin mülküne el uzatamaz. Toprağı veren Tanrı, bu nimetten herkesin yararlanmasını da istediği için her insan sadece ihtiyacını karşılayacak kadar mülk edinmelidir. Şu halde, herkes herkesin mülkiyet hakkıyla saygılı olmalıdır. Toplumdan önce var olan bu hakkı korumak da toplum yasalarına düşer.
Kant, insan her ne kadar doğaya bağlı olan bir yanı olsa da, kendi iradesiyle birtakım ahlaki isteklere yöneldiğini, dolayısıyla insanın bunları yerine getirecek durumda da olması gerektiğini belirtir. Yani insana şunu yapmalısın bunu yapmamalısın derken elinin kolunun bağlı olmaması gerekir.