11. Sınıf - Felsefe - 4. Ünite : 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Kant “Neyi bilebiliriz” sorusunu sorduktan sonra; Tanrı, ölümsüzlük, özgürlük ve ruhun gerçekliği gibi deney dünyasına ait olmayan metafizik şeyleri bilemeyeceğimizi söyler. Bununla birlikte Kant, bu tür kavramların teorik-bilimsel bir değeri olmamakla birlikte pratik-ahlaksal bir değeri, hatta vazgeçilmezliği olduğunu belirtir. Kant’a göre insan sadece bilme ihtiyacı olan bir varlık değildir; aynı zamanda eylemde de bulunan bir varlıktır. Eylemleri konu edinen ahlak ise Tanrı’ya, ruhun varlığına, özgürlüğe ve ölümsüzlüğe inanmamızı gerektirir. Bunlar bilim için bir değer içermeseler de ahlak için vazgeçilmezdirler.
O, modern dönemin en etkili siyasi filozofları arasında yer alır. İnsanların doğuştan özgür ve eşit iken, sosyal sözleşmenin sonucu olarak doğa durumundan, yasal siyasi iktidarın bir parçası olabilmek, haklarını daha iyi güvence altına alabilmek, yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarından daha rahat yararlanabilmek için bazı haklarını iktidara devrettiklerini belirtir. Yasama ve yürütme güçlerinin ayrılığı ilkesi ile iktidarın sınırlandırılması gerektiğini savunan düşünürün devlet konusundaki fikirleri, günümüzde de etkilerini devam ettirmektedir. O, düşünce özgürlüğünü, eylemlerimizi akla göre düzenleme anlayışını en geniş ölçüde yayan ilk düşünür olduğu için Avrupa’daki aydınlanma Çağı’nın gerçek kurucusu olarak kabul edilir.
Acaba metafizik gibi bir şey hiç olanaklı mıdır? Eğer metafizik bir bilimse, nasıl oluyor da diğer bilimler gibi genel ve sürekli onaylanmıyor? Yok değilse nasıl oluyor da bilim kisvesi altında durmadan böbürlenerek insanın anlama yetisini hiç sönmeyen ama hiç de gerçekleşmeyen umutlarla oyalıyor? O halde ister bilgimiz, ister bilgisizliğimiz kanıtlansın, bu iddialı bilimin yapısı konusunda kesin bir karara varmak gerekir. Çünkü bir bilginin bilim olabilmesi için onu diğer bilgilerden ayıranın, yani ona özgü olanın kesinlikle belirlenebilmesi gerekir; aksi halde bütün bilimlerin sınırları birbirine karışır ve hiçbiri kendi yapısına göre, esaslı bir biçimde ele alınamaz.
Kant’a göre, analitik ve sentetik olmak üzere iki tür yargı vardır. Analitik yargılar, yüklemin öznenin bilgi içeriğine hiçbir şey eklemediği, bilgimizi genişletmeyen boş yargılardır. Analitik bir yargıda yüklemin kavramı öznenin kavramında içerilmiştir. Sentetik yargılar ise, yüklemin özne hakkında şimdiye kadar hiçbir yolla düşünülmemiş yeni bir bilgi vermek suretiyle bilgimizi genişleten yargılardır. Bu yargılarda, analitik yargıların aksine yükleminin kavramı öznenin kavramında içerilmeyen yargılar bulunur.
Kant’a göre, insan bilgisinin kaynağı tecrübedir. Şayet tecrübe, hakkında bilgi elde etmek istediğimiz nesneye ulaşamıyor ise, aklımız tek başına o nesne hakkında bilgi üretemez.
Kant’a göre, bilgi tek başına bir nesne ya da o nesnenin duyumu değildir. Tek başına, o nesne ya da olgunun sembolü de değildir. Bilgi tek başına bir kavram da değildir. “Cisimler ısıyla genleşir.” dediğimizde, üç kavramın birleşiminden oluşan bir önerme ortaya çıkar. Buna göre bilgi, içi deneyle doldurulmuş kavramları aklın ilkeleriyle birleştirilen bir önermedir.
Kant’a göre, deney hiç kuşkusuz bize neyin var olduğunu söyler, ama zorunlu olarak başka türlü değil de öyle olması gerektiğini değil. Bu yüzden bize hiçbir zaman gerçek evrensellik veremez. Akıl bu tür bilgilerle doyurulmaktan çok uyarılır. Deneyin aklı tatmin etmekten çok uyanmasına, daha da ileri bilgiler peşinde koşmasına neden olur. Dolayısıyla akıl, içi zorunluluk karakteri taşıyan, evrensel nitelikli bilgi peşinde koşmaktan bir an bile geri durmaz.
Bilginin elde edilmesinde hem deney öncesi (apriori) hem de deney sonrası (aposteriori) elementler gereklidir. Nasıl ki kurabiye belli bir hamurun, kurabiye şekillendiricileri aracılığıyla belli bir biçim verilerek meydana getirilen bir ürünse, bilgi de deneyin ve aklın formlarının birlikte çalışmasının bir ürünüdür. Deney olmadan hiçbir nesne algılanabilir olmadığı gibi; aklın kavraması olmadan da hiçbir nesne anlaşılamaz. “Algılar olmadan düşünceler boştur, kavramlar olmadan algılar kördür.” Zihin hiçbir şeyi algılayamaz, duyular da hiçbir şey düşünemez.
Kant, Aydınlanma düşüncesinin temel konularından birçoğunu anlamlı biçimde bir araya getirdiği için, Avrupa felsefesinin gelişiminde önemli rol oynadığı kabul edilmektedir. O, akılcı bir felsefe geleneğinden gelmesi nedeniyle, hem bu felsefenin birtakım öğelerini kendi felsefesine taşımış hem de deneyci filozoflardan da ciddi anlamda beslenmiştir. Kant’ın en çok etkilediği deneyci filozof hiç şüphesiz Hume’dur. Hume’un kendisini dogmatik uykularından uyandırdığını, kendi felsefesine bambaşka bir yön vermesinde etkili olduğunu belirtir. Kant, bu iki bilgi kuramını kendi felsefesi içerisinde uzlaştırmaya, bir sentezini yapmaya çalışmıştır.
Kant, bütün bilgilerimizin deneyimle başladığından hiçbir surette şüphe olmadığını, ancak bütün bilgilerimizin deneyimle başlamadığını, hepsinin deneyimden doğmadığını belirtir. Ona göre, deneyle gelen ham bilgiler, aklın 12 kategorisi aracılığıyla üzerinde düşünülür, bağlar kurulur, sentezler yapılır ve böylelikle kesinlik ve evrensellik kazanır.