11. Sınıf - Felsefe - 4. Ünite : 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
“Açıktır ki doğadaki şeyler herkesindir, ancak kendi kendisinin efendisi ve kendi kişiliğinin ve kişiliğin eylemlerinin ve çalışmalarının sahibi olan insan kendi içinde büyük bir mülkiyet zeminine sahiptir ve buluşlar ve zanaatlar hayatı kolaylaştırdığında kendi varlığını desteklemek ve rahatlatmak için uyguladığı şeylerin büyük kısmı tamamen kendisine aittir, bu şeyler diğerleriyle ortaklaşa sahip olduğu şeyler olmaktan çıkarlar.”
Bir insan, karnını doyurmak için etrafına bakınırken üzerinde elmaların olduğu bir elma ağacı gördü. O kişi, üç elma şimdi yemek için, üç-beş elma da daha sonra çürütmeden yemek için alabilir. Locke'a göre, o kişi, o ağaca tırmanıp elmaları toplayarak kendi özel mülkiyeti haline getirmiştir. Özel mülkiyet o kişiye, ağaca tırmanmadan onun elindeki elmaları isteyen tembel birisine, “Hayır” deme imkanı sunar. Elmaları paylaşıp paylaşmamak tamamen onun takdirindedir.
Locke’a göre, doğa durumunda insanlar arasında her türlü güç ve yargı hakkı bakımından karşılıklılık esastır; kimsenin elinde başkasından daha fazla bir hak yoktur. Doğa durumu aynı zamanda herkesin doğa kanuna, aklın kanununa bağlı kalmak kaydıyla istediğini yapabileceği bir durumdur. Buna göre hiç kimsenin, başkasının can, mal ve diğer haklarını ortadan kaldırma hakkı yoktur.
Hume, kendi türünde yaratıklara karşı kayıtsız kalıp zarar ve fayda yeteneğini kaybetmiş, herhangi bir ilgi duymayan kişileri eşeğe benzetir. Ona göre, zihnin nitelikleri her durum ve şartta ahlak ve insanlık duygusuna uygundur. Hume, akıldan, düşünce yeteneğinden yoksun bir kimsenin karşılaştırma yapmasının mümkün olmadığını iddia eder. Dolayısıyla ahlakın kaynağı olan onama veya kınamamızı temin eden yargılara varmamız için mutlaka karşılaştırma yeteneğine sahip olmalıyız. Bir objenin diğerlerine göre oranı, derecesi veya mükemmeliyeti ancak bu yolla anlaşılabilir.
Locke’a göre, doğal durumda insan özgür olduğu için mallarının efendisi de kendisidir. Fakat herkesin kralı yine kendisi olduğunda adaletin tam olarak sağlanamayacağını savunan Locke, bu nedenle insanların tam olarak mutlu olamayacağını belirtir. Locke, mülkiyet anlayışının içerisinde, hak, adalet, eşitlik, özgürlük ve yaşam haklarını açıklar. Ona göre, özgürlüğü adaletli şekilde kullanabilmek için mülkiyeti koruma altına almak, bunun içinde toplum düzenine geçmek gerekir. Çünkü doğa durumu, mülkiyet ve özgürlükleri korumada yeterli güvenceyi sağlamaz, bu da adaletsizlikle sonuçlanır.
Locke, devletin olmadığı dönemi bir varsayımdan hareketle betimler. O bununla, insanların siyasal bir toplum meydana getirmeden önce nasıl yaşadıklarını, haklarını devlete nasıl ve niçin devrettiklerini bir varsayım olarak ortaya koyar. Ona göre, devlet kurulmadan önce insanların tüm güç ve yargılama hakları karşılıklıdır, herkes eşittir, herkes doğa tarafından bağışlanan aynı avantajlara sahiptir, aralarında itaat ve tabiyet ilişkisi yoktur. Locke buradan hareketle devletin nasıl ve niçin oluştuğunu açıklar.
Sir Robert Filmer eserinde, siyasal iktidar gücünün Adem’den başlayıp, babadan oğula geçerek Yeni Çağ krallarına kadar ulaştığını temellendirmeye çalışır. Locke’a göre, Tanrı’nın Adem’i yetkilendirdiği kabul edilse bile, Adem’in varislerinin böyle bir yetkiye sahip olduğu gerçeği yansıtmamaktadır. Buna ilişkin bir doğa yasası, bir Tanrı yasası bulunmadığını belirten Locke, Adem’in varislerinin böyle bir hakka sahip olduğu düşünülse dahi, çok uzun bir tarihsel süreçten söz edildiği için, Adem soyunun en yaşlı kuşağına dair kesin bir bilgiden söz etmenin ve ardıllarının da doğru bir biçimde Yeni Çağa kadar geldiğini iddia etmenin gerçekçi olmadığını öne sürer.
Locke’a göre, doğa durumunda hakkı ihlal edilen kişinin saldırganı cezalandırma hakkı vardır. Fakat uygulanacak cezalar, akla uygun ve kusurla orantılı olup sadece sebep olunan zararı telafi edici ve gelecekte benzer hallerin tekrarlanmasını önleyici niteliktedir. Locke, kişilere tanınan bu cezalandırma yetkisinin bazı sorunları beraberinde getirebileceğini belirtir. Örneğin öç alma, kendisinin ve yakınlarının lehine karar verme gibi insani zaaflar yüzünden aşırı sonuçlar doğurabilir. Bunun sonucu karışıklık ve düzensizliktir. Bu ortamda insanlar, özgür olmasına rağmen korku ve sürekli tehditlerle dolu doğa durumunu bırakıp sürekli düzenin olduğu bir otorite altında yaşamayı tercih ederler.
Kant’a göre iki türlü nedensellik vardır. Birincisi doğa nedenselliği, diğeri ise iradenin nedenselliğidir. Doğa nedenselliğinin sonucu zorunluluk, iradenin yani pratik aklın nedenselliğinin sonucu ise özgürlüktür. İnsanın doğal yönü duyular alanıdır. Doğa yasalarıyla belirlenmiş olmak özgür olmamaktır. Asıl özgürlük, aklın yasalarıyla belirlenmektir.
Politik iktidarın kaynağını bulmak için Locke ve Hobbes, insanların politik topluluklar kurmadan önce içinde bulundukları olası durum üzerinde düşünürler. Hobbes’a göre, insanlar bir toplum kurmadan önce, herkesin herkesle savaştığı, nefret halinin egemen olduğu bir ortam içindedirler. Bu durumu Hobbes “İnsan insanın kurdudur.” sözüyle ifade eder. Buna karşılık Locke, toplum öncesi bir savaş hali değil, aksine barış içindedir; karşılıklı yardım ve birbirini esirgeme söz konusudur; insanlar arasında tam bir özgürlük ve eşitlik vardır.