11. Sınıf - Felsefe - 4. Ünite : 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - 18. Yüzyıl - 19. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
John Locke “Hükümet Üzerine iki İnceleme” adlı eserinde, doğa durumunda bireylerin her istediğini dilediğince yapabildiği bir ortamdan söz etmenin mümkün olmadığını dile getirir. Ona göre doğa durumu, devletin kurulmasından önce doğal hukukun egemen olduğu, insanların, özgürlüklere müdahale etmediği, birbirlerinin haklarını gözettiği, görevlerini bildiği, birbirlerine karşı emretme ve birbirleri üzerinde hüküm kurma haklarının da olmadığı bir dönemdir.
Locke’a göre, iktidarın kaynağı halktır. İktidar meşruiyetini Tanrı’dan veya kaba güçten değil, uygulamalarını halkın içtenlikle benimsemesinden, onaylamasından alır. Yani siyasal iktidarın halk için makul veya kabul edilebilir olması halkın itaati için önemlidir.
Rousseau’ya göre, gerçek demokrasiler, halkın kolayca bir araya gelebilecekleri ve her bir yurttaşın diğerini kolayca tanıyabileceği kadar küçük olmalıdır. Halkın yönetimde söz sahibi olarak kendini gerçekten temsil edebilmesi ve genel istencin, özel bir çıkara imkan vermeden tam olarak yansıması ancak böyle gerçekleşebilir.
Locke’a göre, iktidar meşruiyetini halkın rızasından almaktadır. Ancak, bireylerin siyasal otoritenin yönetimi altına kendilerini sokmaları anlamında gösterdikleri bu rıza, koşulsuz bir teslimiyet değildir. Devletin, asli amacı olan bireyin doğal haklarını korumak görevini yerine getirmede başarısız olması veya kendisinin bu haklara saldırması halinde, bireyler açısından sözleşme hükümsüz sayılır ve siyasal iktidara karşı baş kaldırma hakkı doğar.
Rousseau’ya göre, aile, politik toplumların ilk örneğidir. Ailedeki baba yöneticiyi, çocuklar ise halkı simgeler. Baba nasıl çocuklarını koruyor ve hakkını gözetiyorsa, devlet başkanı da halkını aynı şekilde korumak durumundadır.
“Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘Bu, bana aittir!' diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.”
Rousseau, toplumu oluşturan bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin devlet eli ile güvence altına alınacağını savunur. Ona göre devlet, özgürlüğü yerine getirmede bir aracı durumundadır.
“Üyelerinden her birinin canını, malını bütün ortak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın hem de eskisi kadar özgür kalsın.”
"Yasaların konusu geneldir dediğim zaman şunu anlıyorum: Yasa yurttaşları bir bütün, davranışları da soyut olarak göz önüne alır yoksa özel bir kişiyi ya da özel bir davranışı dikkate almaz.”
Locke, doğa halinde insanların gerçekte eşit, özgür ve muhtemelen mutlu olarak yaşadıklarını savunur. Ancak aralarında çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümü ileride sorun yaratabilecek; hakkı ihlal edilen birey, hak ihlalini gerçekleştiren bireyden zararın tazminini istediğinde, olumsuz cevap alabilecek ya da hak sahibi hakkından fazlasını almaya kalkışacaktır. Bu nedenle bireyler, aralarındaki anlaşmazlıkların giderilmesinde bir hakem olarak devleti kurmuşlardır.