10. Sınıf: Felsefe - 4. Ünite : Bilgi Felsefesi - Bilgi Felsefesi - Ünite Tekrar Testi- Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Spinoza: “Doğru yargı, kendi iç özelliklerinden tanınır. Onun
kendisi, doğru olduğunu gösterir. Doğrunun işareti bizzat
kendisidir. Doğru bir fikre sahip olan, aynı zamanda doğru
bir fikre sahip olduğunu bilir ve bilgisinin doğruluğundan
şüphe edemez. Doğru bir fikirden daha açık ve daha kesin
hangi doğruluk ölçütümüz olabilir? Nasıl ışık hem kendisini
hem de kendisi ile birlikte karanlıkları gösterirse doğrunun
da ölçüsü kendisidir ve aynı zamanda yanlışın da ölçütüdür.”
Descartes: “ 'Düşünüyorum o halde varım’ önermesiyle düşünmek
için var olmak gerektiğini açıkça görmemden başka
bana doğruyu söylediğimi temin eden bir şey bulunmadığını
görerek, pek açıkça ve seçikçe kavradığımız şeylerin hep
doğru olduğunu genel bir kural olarak kabul edebileceğime
hükmettim.”
James: “Bilgiler, karşılaştığımız problemleri çözmek için
teklif ettiğimiz araçlardır. Onların doğru olup olmadıklarını
ancak pratikte işe yarayıp yaramadıklarını gördüğümüz takdirde
anlayabiliriz.”
Devvey: “ Bilgi, pratik yaşamda karşılaştığımız problemleri
çözmek için gereken araçtır. Bilgi pratik hayattaki işe yararlılığı
ölçüsünde doğrudur.”
- Nesnelerin gerçek yapısı kavranamaz.
- Nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınmak (epokhe) olmalıdır.
- Bilme arzumuzdan vazgeçmeliyiz.
İlk Çağ’da yaşamış olan sofistler doğru bilgiye ulaşılamayacağını savunmuşlardır, “ ilk şüpheciler” adı da verilen sofistlerin önemli temsilcileri Protagoras ve Gorgias’a göre duyularla
ulaşılan bilgiler aldatıcı ve değişkendir. Bilgi edinmede başkaca
bir araç bulunmadığından doğru bilgiye ulaşılamaz. Yan bilgi insana ve duruma göre değişir,
ST Exupery “ İnsanların Toprağı”nda şöyle demektedir:
“ insan için doğru, onu bir insan yapan şeydir. Doğru beni
geliştiren, bağımsızlığa kavuşturan, gerçekleştiren şeydir.
Doğru hiç de kanıtlanan şey değildir. Eğer başka bir toprakta
değil de bu toprakta portakal ağaçları güçlü köklerle
gelişiyor ve meyve veriyorlarsa portakal ağaçlarının doğrusu
bu topraktır. Eğer diğerleri değil de bu kültür, bu değerler
sistemi insanın olgunlaşmasını destekliyor, onda kendinden
haberi olmayan büyük bir soylu varlığın ortaya çıkmasına,
özgürlüğüne kavuşmasına yardımcı oluyorsa bu, bu değer
sisteminin, bu kültürün insanın doğrusu olduklarını gösterir.
Doğa yasaları buyruklar olarak, her an yürürlükten kaldırılabilir
buyruklar gibi görünebilir. Hume, sonuçta yarın güneşin
doğacağından, ateşin üzerine koyduğumuz suyun şimdiye
kadar her zaman olduğunun tersine, birazdan bir buz parçasına
dönüşmeyeceğinden emin olmadığını söylemektedir.
Hume, nedenselliğe inancımızın kaynağının sadece alışkanlık
olduğunu söylemekteydi. Ancak Hume’un kendisine
dayanarak nedensellik kavramını ortadan kaldırıldığını iddia
ettiği bu akıl yürütmesinde de nedensellik kavramını kullanmak
zorunda olduğunu söyleyebiliriz. Oysa bilimin başarılı
olduğu, yani olaylar ağını her zaman matematiksel bir dille
betimlediği bir gerçektir.
Berkeley: “ insanı düşündüğümde, küçük veya büyük, iri
veya ufak, zayıf veya atletik yapılı tekil bireyi, somut deney
tarafından bana verilmiş olan bir imgeyi gözümün önüne getiririm.”
demiştir.
Buna göre;
I. Doğru bilgi akılla elde edilir.
II. Doğru bilginin kaynağı deneydir.
III. Bilgilerimiz önseldir (apriori).
IV. Bilgilerimiz sonrada oluşur.
Odamda gördüğüm masanın göze görünüşü, dikdörtgen,
kahverengi ve parlaktır. Dokunulduğunda pürtüksüz, soğuk
ve katıdır. Tıkladığımızda tahta sesi verir. Masayı gören,
duyan ve işiten herkes bu betimlemeye katılır. Öyle ki
bir güçlük çıkmayacakmış gibi görünür. Fakat kesin olmaya
girişir girişmez sıkıntılar da başlar. Masanın gerçekten tümüyle
aynı renkte olduğuna inanmış olmama karşın, ışığı
yansıtan bölümler ötekilerden daha parlak görünür. Bilirim
ki yer değiştirdiğimde ışığı yansıtan bölümler değişecek ve
masa üzerindeki renk dağılımı başka türlü olacak, buna göre
birçok kişi aynı anda masaya baksalar, bunlardan herhangi
ikisi, büsbütün aynı olan bir renk dağılımı görmeyecektir.
Çünkü herhangi iki kişi, masayı aynı bakış açısından görmeyecek
ve bakış açısındaki her değişme, ışığın yansıma
biçiminde bir değişme oluşturacaktır.
Protagoras “ insan her şeyin ölçüsüdür.” diyor. Evren hakkındaki
her iddia, bu iddiayı ileri sürene göredir. Sokrates,
Protagoras’ın tezini şöyle yorumlamaktaydı: “Aynı rüzgarın
ikimizden birini ürpertmesi, diğerini ürpertmemesi bazen
başımıza gelmez mi? O zaman tek başına ve kendisi bakımından
rüzgar hakkında ne diyeceğiz? O serin midir, serin
değil midir? Veya Protagoras’ın dediği gibi o, ürperen insan
için serin olup ürpermeyen insan için serin değil midir?” Aynı
nesne ile ilgili iddia sadece bireyden bireye değişmekle kalmaz,
aynı insanda onun içinde bulunduğu ana göre, hatta
gözlem noktasına göre değişir.
Descartescı şüphe, septiklerin şüphesinin tamamen tersidir.
Öncelikle Descartescı şüphe, gelip geçicidir. Descartes, düşündüğü
ve şüphe ettiği olgusu dışında her şeyden şüphe
edebileceğini fark ettiğinde bu şüphe sona erer. Bu kendisinden
şüphe edilmesi mümkün olmayan “Düşünüyorum o
halde varım.” doğrusu, kendisinden birçok başka doğrunun
fışkıracağı bir ilk doğrudur. Descartes’ın şüphesi, Henri
Gouhier’in mükemmel bir biçimde ifade ettiği gibi, “Yöntem
bilimsel kukladan başka bir şey değildir, doğruyu araştırmanın
hizmetine sunulmuş bir tekniktir.”