5. Sınıf: Türkçe - 3. Ünite: Parçada Anlam - Hikaye Unsurları - Anlatıcı - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Olay : Ayşe’nin arkadaşlarıyla birlikte çöp toplaması
Yer : Sahil
Zaman : Sabah
Kişiler : Ayşe ve arkadaşları
Aylardan ekimdi. Dedemin bahçesindeki emektar ceviz ağacında epey ceviz görünmekteydi. Dedem henüz erken dese de bir haftalık çabadan sonra dedemi cevizleri toplamaya ikna etmiştik. Dedem ilerlemiş yaşına rağmen ceviz ağacının tepesine benimle çıkıp cevizleri silkelemeye başladı. Annem ise yere örtü sermiş, düşen cevizleri izlemekteydi. Silkeleme işlemi bitince annem cevizleri yeşil kabuğundan ayırmak üzere yerden toplamaya başladı.
Picasso, matematik dersinde ne zaman “4” sayısı ile karşılaşsa, “4”ü öne doğru fırlamış bir burun olarak gördüğünden hemen geri kalan uzuvları da çizmeye başlıyormuş. Böylece matematik dersinde çözmesi gereken problemleri yarıda bırakıp “4” ile uğraşıyormuş. Öğretmeni, onun bu davranışına ne yaptıysa engel olamamış. Her seferinde Picasso, bunu yapmak için dayanılmaz istek duyduğundan ve gözünün o anda başka hiçbir şey görmediğinden bahsediyormuş.
Ayakkabıcı, yeni ayakkabıları vitrine yerleştirirken sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Bir haziran sabahıydı. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılarına rağbet fazlaydı. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı.
Bir konağın arka bahçesinde iki ıhlamur ağacı yaşardı. Birinin adı Küçük Gümüş, diğerininki de Büyük Gümüş’tü. Küçük Gümüş’ün boyu on beş metre. Büyük Gümüş’ün boyu da kırk metre kadardı. Kış aylarında yapraklarını döken bu iki ağacın yaz aylarında dalları sarımsı beyaz çiçeklerle dolardı. Yaprakları da ayrı bir güzellikteydi. Kalp biçimindeki yaprakların alt yüzü gümüşümsü beyaz, yıldız biçimli tüylerle kaplıydı. Bu iki ağaç, uzun yıllardır hem birbirleriyle hem de yaşadıkları bahçenin sahipleriyle arkadaştılar. Evdeki çocuklar, çocukların babaları, bu iki ağacın çiçeklerinden yapılan çayları içmeye bayılırlardı.
Ayşegül dedesinin yaylasına her gittiğinde kendini bir kuş gibi hissederdi. Bir kuş gibi özgür... Yaylanın serin havasını ciğerlerine kadar çekti, o simsiyah gözleri ışıldamaya başladı. Minik Pamuk ile kendini doğanın kollarına bıraktı. Pamuk koşuyor, Ayşegül kovalıyordu. Bazense tam tersi... Belli ki Pamuk da yayla havasını sevmişti. Annesinin endişe dolu sesiyle bir anda Ayşegül duraksadı. Pamuk da aynı şekilde... Geriye dönüp baktılar. Dedenin kulübesinden bir hayli uzaklaşmışlardı. Pamuk’la Ayşegül kovalamacayı bırakıp yarışa başladılar. Kulübeye ilk varan kazanacaktı.
Hikâye edici metinler; kurgulanmış bir olayı yer, zaman, kişi unsurlarıyla birlikte anlatan metinlerdir.
O sabah acelem yoktu. Yavaş adımlarla etrafı izleyerek yürümeye başladım. Birden yaşlı bir teyze takıldı gözüme. Kocaman simit tepsisini başına almış, torunu sandığım küçük kızın elini sıkıca tutarak birkaç simit satabilmenin endişesiyle yolculara yanaşıyordu.
Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, “Bizim eve bile sığmaz.” dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadığı idi. Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Adım adım peşinden gittiği baloncunun âdeta gölgesi olmuştu küçük çocuk.