5. Sınıf: Türkçe - 3. Ünite: Parçada Anlam - Metinler Arası Karşılaştırma - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Arkeologlar, arkeolojiyle uğraşan, geçmiş zamanlara ait kalıntılar bulmaya çalışan araştırmacılardır. Arkeoloji, insanoğlunun geçmiş kültürüne ait somut mirasını araştıran bir bilim dalıdır. İsmini de bu özelliğinden almaktadır. Arkeoloji sözcüğü, Yunancada “eski” anlamına gelen “archaios” ve “bilim” anlamına gelen “logos” sözcüklerinden oluşmuştur. Anlamı ise “eski nesnelerin bilimi”dir.
Ben, yazdığı kitapları çok satanlar listesinde olan bir yazarım. Biraz ünlü olunca çevre farklı düşünüyor. Beni lüks otellerde, kefelerde arayanlar eli boş döner. Çünkü ben halk pazarlarında dolaşıyor, mahalle kahvehanesinde vakit geçiriyor, yaptığı tatlıdan bir tabak da bana getiren komşuların olduğu bir mahallede oturuyorum. Beni yazar olarak besleyen kaynak halktır. Onların yaşadığı gerçekleri kitaplarımda anlatırım. Halkın yaşadığı sorunlara çözümler üretmeye çalışırım. Gerçek hayatın tam da ortasındayım.
Domates, salatalık, lahana, patlıcan, kavun, armut, ayva, erik, biber, mantar, soğan, sarımsak, patlıcan, karnabahar gibi çoğu sebze ve meyvelerin belli bir süre sirke içinde bekletilmesine turşu kurmak denir. Sirke asidi, yiyeceğin bozulmasını önler; böylece yiyecekler uzun süre saklanabilir. Turşu sonbaharda kurulur çünkü hem turşunun içine konulacak sebzeler tam olgunlaşır hem de kurduğumuz turşunun olgunlaşma süreci sebzenin doğal ortamında tükendiği kış aylarına denk gelmiş olur.
Hayvanların işaretleşirken “ses” kullanmalarının çok mantıklı nedenleri vardır. Ses hem uzak mesafelere yayılabilir hem de ister gündüz ister gece olsun rahatlıkla algılanabilir. Ayrıca ses kısa zamanda kaybolur, böylece yırtıcı hayvanlar sesi takip ederek sesi çıkaran hayvanın yerini bulamaz. Ses aynı zamanda ayarlanabilir bir sinyal verme yöntemidir. Sesin gücü, hızı ve tonu değiştirilerek çok farklı mesajlar iletilebilir.
İnsanlar konuşmayı, başkalarını dinleyerek ve onları taklit ederek öğrenir. Çoğu bebek, bir yaşına gelene kadar birkaç kelimeyi anlayabilir hâle gelse de konuşma yeteneğini kazanmaları için birkaç ay daha geçmesi gerekir. Bunun nedeni, ağızlarında (dil gibi) ve boğazlarında (gırtlak gibi) bulunan konuşma organlarını kontrol etmek için alıştırma yapmaya ihtiyaç duymalarıdır. Çoğu bebek ilk kelimelerini 12 ile 18. aylar arasında söyler ve iki yaşına bastıklarında birkaç sözcükten oluşan basit cümleler kurabilir.
Umut, sihirli bir sözcüktür. Sabırsızlığıyla meşhur insanoğlunun hayattaki bütün sıkıntılara katlanmasını sağlar. İnsan umutla yaşar. Bir çocuğun mutluluktan gözlerinin gülmesini, bir gencin yüreğinin sevgiyle çarpmasını, yaşlanmış birinin hayata tutunmasını sağlayan güç umuttur. Umudumuzu kaybetmeyelim. Çünkü “umut” zengininden yoksuluna, zayıfından güçlüsüne, gencinden yaşlısına kadar duyan ve düşünen herkese neşe veren tek gıdadır. Gelecek günlerin güzelliğine inanalım.
Yarasalar, uzun süre baş aşağı asılı kalabilir hatta bu şekilde uyuyabilir. Geceleri avlanır; gündüzleri ağaç kovuklarında, çatı aralarında uyur. Yarasaların dünyada 1.000’e yakın çeşidi vardır, 30’a yakın çeşidi ise ülkemizde yaşar. Yarasaların boyları türlerine göre değişir, kanatları kuşlardan farklıdır. El ve parmak kemikleri bitişiktir. Kulakları çok iyi duyar, öyle ki insanların duyamadığı sesleri bile duyabilir. Yarasalar, geceleri yönlerini ses dalgaları sayesinde bulur. En sevdikleri yiyecekler incir, mango, hurma ve muzdur. Sadece meyve ile beslenen yarasalar da vardır.
(I) Yaşamak insanoğlunun yeryüzündeki sahip olabileceği en büyük hazinedir ve bunun kıymetini bilmek gerekir. (II) Günümüzde bunun yani yaşamanın kıymetini bilmeyen insanlar o kadar çok ki şaşırmamak elde değil. (III) Bu insanları iki dakikada tanıyabilirsiniz. (IV) Her şeyden şikâyet ederler; yazın sıcaktan, kışın soğuktan, sonbaharda dökülen yapraklardan, ilkbaharda çiçeklerin polenlerinden… (V) Ne yaparsanız yapın hatta ağzınızla kuş da tutsanız bu insanları mutlu edemezsiniz çünkü yaşamı sevmeyen insan mutlu olamaz.
Yiyeceklerin tadını alabilmemiz ya da tadının güzel olduğuna inanmamız o yiyeceğin rengine bağlıdır. Çünkü yiyecekleri yemeden önce tadının nasıl olacağını tahmin etmek için rengine bakarız. Yiyeceğin renkleri canlı ve göz alıcı ise tadının iyi olduğunu, yiyeceğin rengi soluk ya da kararmaya başlamışsa tadının kötü olduğunu düşünürüz. Örneğin omletin içine tadına etki etmeyen yeşil gıda boyası koyduğumuzda o omleti kimse yemek istemeyecektir. Bu durum aslında bazen çok işimize yarar. Çünkü yiyecekler bozulduğunda renkleri değişir. Biz yiyeceğin rengine bakarak onun bozulduğunu anlarız ve zehirlenmekten kurtuluruz.
Öfke, normal ve sağlıklı bir duygudur ve her insan öfke duygusunu yaşar. Öfke, kontrolden çıkıp da yıkıcı hâle dönüşmediği sürece bir problem olarak nitelendirilemez. Kişi öfkesini bastırmakta veya kontrol etmekte zorlanıyor, bu durum okul ve iş yaşamını, kişisel ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeye başlamış ise bu alanda bir uzman desteğinin alınması oldukça önemlidir. Kontrol altına alınamayan öfke giderek artar ve hem kendilerine hem de başkalarına zarar verebilecek, farkında olmadan kontrolden çıkabilecek bir duruma sürüklenebilir.