5. Sınıf: Türkçe - 3. Ünite: Parçada Anlam - Ünite Tekrar Testleri - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Ben küçükken doğup büyüdüğüm sokağımız çok büyüktü. Sonra ben büyüdükçe sokağımız küçüldü. O kadar küçüldü ki benim büyüyen hayatım, sokağın içine sığmaz oldu. Büyüdükçe ve sokağımızın dışına taştıkça anladım ki dünya benim sandığımdan çok daha büyükmüş. İçinde milyonlarca ev, milyonlarca sokak, binlerce şehir varmış. Sadece bu kadar mı? Dağlar, tepeler, ırmaklar, denizler ve uçsuz bucaksız okyanuslar... Tabii, bir de insanlar...
Gönlümü atsalar da dünyanın bir ucuna
Düşer bir gülle gibi Ankara’nın burcuna
Bilmem, şahin sığar mı avuçların ucuna
Ankara’da ben böyle çırpınarak yaşarım
Behçet Kemal ÇAĞLAR
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de olacakları izlemek için pencereye oturmuştu. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi yolları düzgün yaptırmadığı için. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve güç bela itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti.
Ömer 10 yaşındadır ve okulda televizyonlarda gösterilen programlarda yer alan akıllı işaretleri öğrenmiştir. Bu işaretlerin çocukları zararlı içeriği olan programlardan koruduğunu da öğrenmiştir. Ömer akşam eve geldiğin ailesiyle film izlemek ister. Ömer hemen izleyecekleri filmin üzerinde yer alan akıllı işaretlere bakar.
Küçük Ceren, okul dönüşü evlerinin önünde uçamayan ve acıklı acıklı öten minik bir kuş görür. Koşarak annesine haber verir. Annesi biraz yakından bakınca bu minik kuşun yavru bir papağan olduğunu ve kanadından yaralı olduğunu anlar. Kapıları önündeki bu yaralı kuşu kaderine terk etmeyi doğru bulmaz. Yavru papağanı yerinden kıpırdatmadan telefonuna sarılıp veteriner çağırır. Kısa sürede gelen veteriner sevimli papağanı muayene eder ve papağanın kanadının kırık olduğunu anlar. Gerekli tedaviyi tamamlayıp papağanı gönüllü olarak bakmak isteyen Ceren ve annesine teslim eder. Ceren ve annesi günlerinin büyük bir bölümünü papağana ayırır. Bir yandan ona sıcak bir ortam sağlayıp karnını doyurur öte yandan bir dost edasıyla onunla muhabbet ederler. Yaklaşık bir aylık bir süre sonunda minik papağanın kanadı iyileşir ve hafiften uçmaya başlar. 4-5 ay sonunda ise Ceren ve annesinden ilk kelimelerini öğrenir.
Küçük Ceren, okul dönüşü evlerinin önünde uçamayan ve acıklı acıklı öten minik bir kuş görür. Koşarak annesine haber verir. Annesi biraz yakından bakınca bu minik kuşun yavru bir papağan olduğunu ve kanadından yaralı olduğunu anlar. Kapıları önündeki bu yaralı kuşu kaderine terk etmeyi doğru bulmaz. Yavru papağanı yerinden kıpırdatmadan telefonuna sarılıp veteriner çağırır. Kısa sürede gelen veteriner sevimli papağanı muayene eder ve papağanın kanadının kırık olduğunu anlar. Gerekli tedaviyi tamamlayıp papağanı gönüllü olarak bakmak isteyen Ceren ve annesine teslim eder. Ceren ve annesi günlerinin büyük bir bölümünü papağana ayırır. Bir yandan ona sıcak bir ortam sağlayıp karnını doyurur öte yandan bir dost edasıyla onunla muhabbet ederler. Yaklaşık bir aylık bir süre sonunda minik papağanın kanadı iyileşir ve hafiften uçmaya başlar. 4-5 ay sonunda ise Ceren ve annesinden ilk kelimelerini öğrenir.
O kış çok soğuk geçiyordu. Çok kar yağmıştı. Her taraf bembeyazdı. Cenk, kalın giysilerini giydi. Montunu giyip eldivenini taktı. Koşarak bahçeye çıktı. Kardan adam yapmaya başladı. Kocaman bir kardan adam yaptı. Kömürden gözlerini ve ağzını yaptı. Atkı ve bere taktı. Havuçtan burun taktı. Elleri çok üşüse de yaptığı kardan adamdan çok mutlu olmuştu. İçeri girdi ve şekerli sıcak sütünü içerken yaptığı kardan adamı pencereden seyretmeye başladı.
Ahmet, okuldan çıkmış, eve gelirken annesini sevindirmek istemiş ve bunun için de aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Hemen yolunu biraz uzatarak çiçekçiye uğramış. Çiçekçiden bir tane gül almış ve koştura koştura eve gelmiş. Annesi henüz işten gelmemiş ama babası evdeymiş. Babası etinde ne olduğunu sormuş. Ahmet de “Anneme gül aldım.” demiş. Babası hemen “Dikkat et, dikenleri eline batmasın!” diye uyarmış. O arada kapı açılmış ve annesi içeri girmiş. Ahmet hemen gülü annesine uzatmış. Annesi “Kıpkırmızı, mis kokulu bu harika gülü; kime aldın?” diye sormuş Ahmet’e. Dikenleri değil de gülleri görebilen güzel anneme aldım, diye cevap vermiş Ahmet.
Çamaşır asılı ipte
Duran küçük serçem
Bana acıyarak mı bakıyorsun
Hâlbuki ben güneşin
Ve ilk beyaz yaprakların altında
Senin uçuşunu seyredeceğim
Melih Cevdet ANDAY
Aslan kral, ormandaki gücünü iyice artırmak için halkından haksız yere para toplamaya başlamış. Herkes bundan bıkmış ama kimsenin krala karşı gelecek gücü yokmuş. Aslan da bu durumu biliyormuş. Yalnız aslan yönetimi altındaki kişilerden sadece kurda bir şey yapmıyor, ondan para ve yiyecek istemiyormuş. Çünkü aslan sadece kurt ve ailesinin kendisine karşı gelebilecek güce sahip olduğunu biliyormuş. Aslanın isteklerinden iyice bunalan orman ahalisi toplanıp kurdun evine gitmişler. Durumu anlatıp ondan yardım istemişler. Kurt da onlara “Sizin anlattığınız sıkıntıları ben yaşamıyorum, benim aslan kralla bir sorunum yok.” demiş.