11. Sınıf: Felsefe - 5. Ünite : 20. Yüzyıl Felsefesi - 20. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
“Kepler ve Galileo’nin kuramları Nevvton’un mantıksal olarak daha güçlü ve daha iyi sınanabilir kuramı tarafından birleştirildi ve geçildi; benzer bir şekilde, Fresnel’inki ve Faraday’ınki de Maxwell’inki tarafından geçildi. Nevvton’unki ve Maxwell’inki de Enstein’ınki tarafından geçildi. Her bir durumda ilerleme daha bilgi verici ve dolayısıyla az olası kuramlara doğru oldu."
Popper’a göre, gözlem ve deney sadece teoriyi yanlışlamak için kullanılan nesnel ölçüttür. Klasik bilim anlayışında bilim, gözlem ve deneyle başlar ve teorilere ulaşır, en sonunda bu teoriler, tekrar yapılan deney ve gözlemlerle doğrulanır. Popper deney ve gözlemi teoriyi yanlışlamak için kullanır. Ona göre bilim, yanlışlanan teorilerin yerine yenilerinin gelmesiyle ilerler. Nihai anlamda yanlışlanamayan hiçbir teori yoktur. Yalnızca yanlışlamalara direnen teoriler vardır. En dirençli teoriler bilimsellik düzeyi en yüksektir. Bilim insanının amacı da bu türden teorilere ulaşmaktır.
Olağan bilim, yürürlükteki paradigmanın terimleriyle yapılan alışılmış bir bulmaca çözme uğraşıdır. Bu süreçte paradigma, bilim insanları topluluğunun yöntemlerini, araştırma alanlarını ve çözüm ölçütlerini biçimlendirerek araştırmayı yönetir. Yalnızca bilimsel bunalım dönemlerinde, olağan dışı sonuçlar başa çıkılmaz hale geldiğinde ve alternatif bir paradigma kendini ortaya koyduğunda, paradigmada temel bir kayma olur böylelikle bilimsel düşüncede bir devrim meydana gelir.
Nicolai Hartmann’ın Yeni Ontolojisi varlığı, aşağıdan inceleyerek, yani fenomenlerin analiziyle açıklamaya çalışır. Klasik ontolojiden en temel yöntem farkı, varlığı incelemede işin içine hayattan ve bilimsel çalışmalardan elde ettiği bilgileri katmasıdır. Klasik ontoloji varlığın, aynı veya benzer parçalardan oluştuğunu kabul ederken Yeni Ontoloji varlığın farklı farklı parçalardan oluştuğunu kabul etmekte ve buna göre varlığı “tabakalar” halinde ele almaktadır.
Şimdi ben, “Bütün insanlar on parmaklıdır.” şeklinde bir iddia öne sürdüm. Bu iddiamın doğruluğunu belirlemek için birçok insanı örnek olarak sundum. Ancak iddiamı destekleyecek ne kadar örnek sunsam da yine de bu tür önermeler kesin olarak doğrulanamaz. Çünkü hem bugüne kadar yaşamış olan insanların hem de gelecekte doğacak olan insanların tümünün on parmaklı olup olmadığını tek tek gözlemlememiz gerekir ki, bu mümkün değildir. Bu yüzden bu tür genelleyici önermeler bilimsel değildir. Böyle bir önermenin bilimsel olup olmadığı ancak bütünü oluşturan her bir parçanın ayrı ayrı test edilmesiyle mümkündür.
Pozitivizm, insanı, doğa bilimlerinin sistematik ve şaşmaz araç ve yöntemlerle kesin olarak anlayabileceğini iddia eder. Bu yönüyle pozitivizm belirli bir dönemin önemli bir paradigması konumundadır. Öyle ki, pozitivist paradigma, toplumsal olanın doğal olandan farklı olmadığını, dolayısıyla doğa bilimlerinde uygulanan açıklama yönteminin sosyal alanlarda da başarıyla uygulanabileceğini ileri sürer. Pozitivist anlayış, doğa kanunlarının şaşmaz ahenginden yola çıkılarak tasarlanan deney, gözlem, tahmin edilebilirlik gibi araç ve yöntemleri sosyal bilimler alanına taşır.
Popper, Marksizm, Freud’un psikanaliz ve Adler’in bireysel psikoloji kuramlarını, bilim gibi durmalarına rağmen aslında ilkel mitoslarla ortaklıkları olduğunu belirtir. Söz gelimi Freud’un Psikanaliz kuramına göre, bir psikanalist, bir hastanın gördüğü sanrıyı hastanın çocukluktan kalma çözüme kavuşturulmamış cinsel çatışmayla ilgili olduğunu iddia etmektedir. Eğer hasta, psikanalistin iddiasına karşı çıkarak söz konusu durumu inkar ederse, psikanalist bunu, hastanın bir şeyleri bastırmakta olduğunun bir delili sayar. Eğer hasta bunu kabullenirse, bu, hipoteze ek bir doğrulama sağlar. Kısaca psikanalist, teşhis adına ileri sürdüğü her iddia birbirinden ne kadar farklı olsa da, mevcut durumu bir şekilde açıklayabilmektedir.
Kuhn’a göre, kuramları test etmek için kullandığımız ampirik gözlemler yine aynı kuram tarafından belirlenmiş olan gözlemlerdir.
Popper, mantıkçı pozitivizmin bilim görüşüne ve bu görüşün savunduğu ilkelere karşı yeni bir ilke geliştirir. Bu ilke, bazı nesnelerden aynı tür olan bütün nesnelere yapılan ampirik genellemelerin sınırlılığını belirtir. O, gözlemle elde edilen bilgi kısıtlı, deneyim ise sonsuz olduğundan tümevarımın bilimde bir temel olamayacağı ve bilimsel teorilerin de gözlem ve deneyle hiçbir zaman tam olarak kanıtlanamayacağını savunur. Popper’a göre, bir teori kesin olarak kanıtlanamaz ancak bir aykırı örnekle kesin olarak çürütülebilir.
Kuhn, bilimin nesnel ölçütlerden ibaret olmadığını, öznel ölçütlerin de ister istemez bilimsel araştırma sürecini etkilediğini ileri sürer. Bu durumu Kuhn “paradigma” kavramıyla açıklar. Paradigma, bilim insanının dünyaya bakış açısını şekillendiren, ona araştırdığı alandaki fenomenleri yorumlamak için kuramsal bir çerçeve çizen, döneminin egemen gücüdür.