11. Sınıf: Felsefe - 5. Ünite : 20. Yüzyıl Felsefesi - 20. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Hartmann’a göre, görünüşle kendi başına varlık bir birlik oluşturur. Var olan varlık; yapısı, belirlenme ilkeleri, kategorileri, çeşitleri ve biçimleri ile varlık felsefesinin konusunu oluşturur. Hartmann, varlığın en son şey olduğunu, onun arkasında başka bir şey aramamak gerektiğini savunur.
Çağımızda bir öz bilimi olarak fenomenoloji ile bir arada işlenmiş olan ontoloji, N. Hartmann tarafından yeniden canlandırmıştır. Yeni Ontoloji denilen bu anlayış, bir bütün olarak varlığı ele alan ve var olanların en temel niteliklerini inceleyen bir felsefedir.
Hartmann’a göre varlık; inorganik, organik, ruhsal ve tinsel olmak üzere dört tabakadan oluşur. Klasik ontolojinin en büyük yanılgısı, temel ilkenin bunlardan yalnızca birinde araması olmuştur. Materyalizm maddi tabakada, idealizm tinsel tabakada aramıştır. Oysa bu basamaklar birbirine indirgenemez ve birinin yasaları diğerine uygulanamaz. Hartmann, varlığın bütün basamaklarını kapsadığını varsaydığı temel varlık formlarının bilinemeyeceğini iddia eder.
Hartmann’ın varlıkları inorganik, organik, ruhsal ve tinsel olmak üzere dört tabakalı bir yapı arz eder, inorganik varlık tabakası canlı ve cansız bütün evreni kapsar. Organik varlık tabakası, inorganik varlık tabakasının üzerinde yükselir ve bitkilerden insana kadar bütün canlıları kapsar. Organik tabaka, inorganik tabakaya göre daha yetkindir. Ruhsal varlık tabakası, organik varlığın üzerinde yükselen bilinçliliği kapsar. Ruhsal tabaka, altındaki diğer iki tabaka olmadan gerçekleşemez ve onlardan uzayda yer kaplamaması ayrılır, inorganik ve organik tabakada hüküm süren doğa yasaları ruhsal tabakada sona erer. Tinsel varlık tabakası bireylerin ruhsal yaşamlarının ürünüdür.
Nietzsche’nin ahlak görüşünün merkezinda “üst insan” kavramı yer alır. Ona göre evrende yalnızca değişme vardır. Bu değişmeyi sürdüren yaşamın kendisidir. Öyleyse yaşam, her şeyin üstündedir. İnsan, aşılması gereken bir şeydir. İnsan aşılacak ve üst insana ulaşılacaktır. Üst insan henüz doğmamıştır. İnsanlar, onun öncüleridir. O, tarihin gücüne karşı gelen, baş kaldırandır. Tüm toplumsal değerleri yaratandır. Üst insan; enerjik, gururlu ve akıllıdır. Öyleyse ahlakın amacı eşitlik olamaz. Eşitsizlik doğaldır. Yığın kendini feda ederek, yok olarak “üst insan”ı beklemelidir. Yeryüzünün amacı ve anlamı “üst insan”dır.
Kuhn’a göre, bir bilimsel topluluk tarafından kabul edilen açıklayıcı bir kuram, olağan dışı sonuçlar ortaya çıkmadıkça kolay kolay terk edilmez. Bilimsel topluluğun düşüncesinde kabul görmüş geçerli bir kuram paradigma konumuna geldikten sonra, ancak elde onun yerini alacak daha güçlü, daha açıklayıcı bir kuram varsa geçersiz hale gelebilir. Paradigmanın geliştirilmesi sırasında karşılaşılan anomalilerin gitgide artması bilim insanları topluluğunu ‘bunalım’ durumuna sürükler. İşte bu ‘olağan dışı bilim’ evresinde egemen paradigma ve rakiplerinin temel ilkeleri tartışmaya açılır.
Hartmann varlıkları ilk önce real varlık ve ideal varlık olmak üzere ikiye ayırır. Real varlık, kendi içerisinde farklılık göstermesine rağmen, kendi başına var olan şeylerin, kişilerin, olayların, eylemlerin varlığıdır. Real varlık, yalnız maddi olanlarla sınırlı değildir, ruhsal ve tinsel olanları da kapsamaktadır. Hartmann’a göre real varlığın temel özellikleri, oluş ve yok oluş kategorileri ile zamansallık, bireysellik, teklik ve tamlıktır.
N. Hartmann, Batı felsefesi geleneğinin şu ana kadar hep özneden hareket ettiğini ve bunun büyük bir yanlış olduğunu savunmuştur. Oysa tüm felsefi problemler varlıkla ilgili problemlerden kaynaklanmaktadır. Çünkü bir nesnenin bilgisinin söz konusu olabilmesi için öncelikle nesnenin var olması gerekir. Söz gelimi, araba olmadan arabadan söz edilebilir mi? Bir arabanın hızından, markasından, güvenliğinden, nasıl hareket ettiğinden söz edebilmek için önce bir araba olmalıdır.
Bir satranç oyununda, iki tür hamle söz konusudur. Biri halihazırdaki aktüel hamlelerken, İkincisi ise, yapılabilecekken yapılmamış olan mümkün hamlelerdir. Bir satranç oyunu aktüel hamleler ile mümkün hamlelerin toplamından oluşur. Aynı şekilde dünya da aktüel hamleler ile mümkün hamlelerden oluşur. VVittgenstein’a göre, mümkün dünya aktüel dünyayı içerir. Eğer biz sadece aktüel dünyada yaşasaydık hiç kimse yanlış bir şey söyleyemezdi. Örneğin, “Bir kafalı, iki ayaklı insan vardır.” önermesi doğrudur. Fakat “İki kafalı, dört ayaklı insan vardır.” önermesi yanlıştır. Çünkü gerçekte böyle bir şey yoktur. Fakat bu durum, yine de mümkün olmayan bir durum değildir.
VVittgenstein’a göre dil, olgular dünyasının resmini verir. Düşünmeyi olanaklı hâle getiren ve birer düşünce nesnesi olan bu resimler, olgusal ilişkileri yansıtan sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşur. Buna göre dilden oluşan resim, tek tek olgulardan oluşmuş bir yapıya sahip olan dünyayı mevcut haliyle yansıtır. Dilin sınırlarını dış dünya tarafından şekillendirildiğini öngören VVittgenstein, “Anlamın Resim Kuramı” olarak anılan yaklaşımında, olgu söyleminin sınırlarının ötesini görmenin bu sınırların ötesine bakmakla değil, olgular dünyasının üzerine odaklanarak onu bir bütün olarak görmekle mümkün olduğunu ileri sürer.