10. Sınıf : Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi - 5. Ünite : İslam Düşüncesinde İtikadi, Siyasi ve Fıkhi Yorumlar Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Bu mezhebin en önemli özelliği, Medine halkının uygulamalarına diğer mezheplerden daha fazla önem vermesidir.
İspanya’da kurulan Endülüs Emevi Devleti tarafından bir dönem resmî mezhep olarak benimsenmiştir.
Günümüzde bu mezhep Mısır, Tunus, Cezayir, Fas ve Sudan’da yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır.
Abbasi halifelerinden Mansur, İmam Malik’in Muvatta adlı eserini çok beğenmiş, insanları onun eserindeki görüşlere uymaya mecbur kılmak istemişti. Ancak o, bunu duyunca Halife Mansur’u tutumunun yanlış olduğu konusunda şöyle uyarmıştı: “İnsanları kendi hâllerine bırak. Başkaları daha güzel yorumlarda bulunabilir. İçtihatlara hürmet etmek gerek.”
Bu parçada verilenler;
I. “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır." (Bakara, 2:256)
II. “Eğer Rabbin dileseydi, yer yüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Öyle ise sen, iman etmeleri için insanları zorluyor musun?” (Yunus, 10:99)
III. “Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.” (Kaf 50:45)
Tasavvufun temeli şu esaslara dayanır; Yaratanı sık sık anmak ve Ondan gaflette bulunmamak, başına gelen belalara, kazalara ve diğer insanların çiğliğine katlanmak ve Allah’ın, verdiği nimetlere nankörlük etmemektir.
Kur’an kelimelerinin bazen başka bir dilde birebir karşılığı olmayabilir.
Çevirmenlerin ayetleri anlama düzeyleri ve anladıklarını ifade etme becerileri farklı olabilir.
Çevirmenlerin içinde yaşadıkları sosyal ve kültürel yapıları farklı olabilir.
Bazı kişiler çok meraklıdırlar; her şeyi öğrenmek ister, bunun için de araştırma ve inceleme yaparlar. Bazı kimseler duygusaldırlar; gördükleri ya da yaşadıkları bir olaydan kolayca etkilenirler. Bu durum, onların olaylara bakış açılarına ve değerlendirmelerine de yansır. Bazı insanlar ise akılcıdırlar; olayları değerlendirirken duygularını değil, akıl ve mantıklarını ön planda tutarlar. İnsanların sahip oldukları özellikler ve bilgi birikimleri, olaylara bakış açılarına da yansımaktadır. Bu durum, dinî konularda da geçerlidir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra yaşanan siyasi gelişmeler, dinî yorumların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Başlangıçta siyasi yorum farklılıklarından kaynaklanan ihtilaflar zamanla bazı itikadi mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bazıları da doğrudan inançla ilgili ihtilaflardan ortaya çıkmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) dönemini takip eden ilk yüzyıllarda bir kısım insanlar, Resûl-i Ekrem’i ve onun gibi yaşama gayreti içerisinde olan sahâbîleri örnek almış, bundan dolayı farzların yanı sıra nâfileleri de yerine getirmeye çalışmışlardır. Kur’an’da Allah’ı sevmek ve O’nun tarafından sevilmek için Peygamber’e itaatin şart koşulması, müminlerin Allah’ı, resûlünü ve Allah yolunda mücâdeleyi her şeye tercih etmeleri konusunda uyarılması ve iyi bir müminin Peygamber’i kendisinden daha çok sevmesi gerektiğine dâir hadisler, İslam’ı içten yaşamak arzusunda olan ilk sûfîleri Resûlullah’a (s.a.v.) tam bir sevgiyle uyma hususunda derinden etkilemiştir. Bu sebeple Hz. Peygamberin yaşadığı manevî ve rûhânî hayatı devam ettirmeyi birinci vazife olarak görmüşler, onları takip edenler de bu hayat tarzını yaşayarak nesilden nesile aktarmışlardır.
Ebû Hanîfe içtihatlarını değerlendirirken kendisi şöyle demiştir: “Bu bizim reyimizle vardığımız bir sonuçtur. Kimseyi reyimize zorlamaz, kimseye ‘bunu kabul etmeniz gerekir.’ demeyiz. Bizim gücümüz buna yetiyor, bize göre en iyisi budur. Bundan daha iyisini bulan olursa buyursun getirsin onu kabul ederiz.” (Zehebî)
Hz. Muhammed (s.a.v.) hayattayken sahabeleri etrafında toplanır, merak ettikleri, akıllarına takılan her soruyu sorarlardı. Peygamber efendimiz de Kur’an-ı Kerim’in nasıl yorumlanacağını ve ayetlerin iniş sebeplerini tek tek bildiği için en doğru şekilde yorumluyordu. Ancak peygamberimizin ölümünden sonra sahabelerinin bir kısmı Mekke ve Medine dışına çıkmışlardır. Gittikleri bu yerlerde halk dini konularla ilgili sorunları onlara soruyor, onları adeta bir müftü, muallim gibi görüyorlardı. Fakat her yerin kendine özgü örf ve adetleri olduğundan bazı meseleler de buna uygun olarak çözülüyordu.