6. Sınıf Türkçe 3. Ünite : Paragraf - Anlatıcı Türleri - Test Çöz
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Bir kuruntulu adam, kendisinde kalp hastalığı olduğunu sandığından hastaneye gider. Doktor, adamı odasına alır:
— Sizi dinliyorum, der.
Hasta:
— Bende kalp var, biliyorum. İçimdeki ses bana kesin bir hastalık olduğunu söylüyor.
Doktor, gözlüğünün altından bakarak şöyle der:
— Kalp herkeste vardır, efendim.
— Benimki herkesinki gibi değil! Demin durdu, yine işledi.
— Bu yel değirmeni değildir ki durup durup işlesin.
Ünlü ressam Hunt’ın bir tablosu sergileniyordu. Tablo geceleyin elindeki fenerle kapı önünde duran bilge görünümlü bir adamı resmediyordu. Eleştirmenlerinden biri şöyle dedi: “Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Kapıya tokmak takmayı unutmuşsunuz da...” Ressam Hunt gülümseyerek “Adam sıradan bir kapıya vurmuyor.” dedi. “Bahçedeki bu kapı, insanın kalbini temsil ediyor. Ancak içeriden açılabildiği için de kalbin dışarıdan tokmağa ihtiyacı yoktur.”
Bu parçayla ilgili olarak,
I. Resim sergisinde ressamla eleştirmenin diyalogu anlatılmaktadır.
II. Yer ve zaman unsurlarından yararlanılmıştır.
III. Şahısların fiziki özellikleri betimlenmiştir.
IV. Anlatıcı, şahıs kadrosunun dışındadır.
1933 Mart’ında Atatürk, Mısır Elçiliğine gitmişti. Şafak sökmek üzereydi. Neşe içinde olan Atatürk,
— Doğu’da şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Şimdi günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin uyanışlarını öyle görüyorum, dedi. Özgürlüğüne kavuşacak daha pek çok kardeş ülke vardır. Bu milletler bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen her şeyi yenecekler ve kendilerini bekleyen güzel geleceğe kavuşacaklardır. Biraz durdu, şu sözleri ilave etti:
— Size bu sözleri söyleyen bir Cumhurbaşkanı değil, Türk milletinden sadece biri olan Mustafa Kemal’dir.
Onunla birlikte sünger avlıyorduk. Her yan yüksek yosunlarla örtülüydü. Ona, “Yahu, sen sünger avına mı yoksa yosunların gidip gelen akıntılarda nazlı nazlı bel kırışlarını mı seyre çıktın?” dedim. “Şimdi görürsün.” demeye gelen bir işaret yaptı. Zıpkını kaldırınca yedi kulaç dibe fırlattı. Zıpkın, yosunların arasına gömüldü. Bir ucuna bir ip bağlıydı. İpe asıldı. İlk önce bir şey göremedim. Çünkü dip çamurunun bulut bulut kalkan duman her şeyi örtüyordu.
1800’lü yıllarda İstanbul’da Edirneli Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Oldukça cimri olan Aksi Yusuf, Trakya’dan getirttiği peynirleri İstanbul’da satarmış. Artan peynirleri ise gemilere yükletip İzmir’e göndererek orada sattırırmış. Taşıma ücretlerini isteyen gemi kaptanlarını ise oyalar durur, “ Hele peynirler sağ salim varsın, istediğin parayı fazla fazla veririm.” dermiş. Birkaç kez aldanan kaptanlardan birisi Aksi Yusuf’un bu yalanlarına yine denk gelince diklenmiş:
— Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Geminin kalkması için masrafım var, ödeme yapmazsan Sarayburnu’nu bile dönmem, demiş.
Aksi Yusuf her zamanki gibi,
— Hele peynirler salimen varsın... demeye başlamışken gemi kaptanı, Yusuf’un sözünü kesmiş:
— Efendi, bana kömür lazım ona da para lazım. Lafla peynir gemisi yürümez, demiş.
Gözlerini, kurumuş elleriyle iyice ovdu. Denizin gökyüzüyle birleştiği yere tekrar baktı. Evet, mutlaka geleceklerdi. Kesindi bu, buna öylesine inanmıştı ki “Kırk yıl görülen bir rüya yalan olamaz.” diyordu. Kulübe duvarının dibine uzandı. Yavaş yavaş gözlerini kapadı. İlkbahar, bir ümit tufanı olmuş, her tarafı aydınlatıyordu. Martıların tatlı çığlıklarını dinleye dinleye uykuya daldı.
Dedem, 29 Ekim sabahı bizi etrafında toplayıp savaş günlerinde yaşadıklarını gözyaşları içinde anlattı. Ben ve kardeşim, dizlerinin dibine oturup gözümüzü kırpmadan onun anlattıklarını dinledik. Biz de anlatılanlar karşısında gözyaşlarımızı tutamadık. O günlerdeki yokluğu, çaresizliği derinden hissettik. Dedemi dinledikçe aslında bu koca çınarın nasıl zorluklara göğüs germek zorunda kaldığını anladık.
Küçük Duran, ailesiyle birlikte Adana’dan Mersin’e giden demir yolunun yanında bir köyde yaşamaktaydı.