10. Sınıf: Felsefe - 6. Ünite : Ahlak Felsefesi - Ahlak Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Bir davranışın ahlaki eylem sayılabilmesi bir ahlaki karar sonucunda
yapılmış olmasına bağlıdır. Kişi bu davranışı neden
yaptığını ya da yapmadığını bilmeli, gerçekleştirdiği davranışı
savunabilmelidir. Zorunluluktan ya da tesadüfen yapılan
davranışları sonuçları iyi olsa bile ahlaki olarak değerlendirilemez.
Ahlak felsefesi, insanların nasıl davranması gerektiği ile ilgilenmiş,
doğru eylem, iyi yaşamın ne olduğunu aramıştır.
Yunan düşünürleri her şeyden önce kendisinde bir ruh dinginliği
arardı. Orta Çağ düşünürlerinin amacı, bu dünyaya
değil öteki dünyaya bağlanmaktı. Bugün ise iyi insanı, toplum
içinde değerlendiriyoruz.
Sokrates dindarlıktan söz eden birine, sürekli cesaretten
söz eden başkasına ya da siyasetten anladığını ve konuşma
sanatını bildiğini iddia eden kişilere sürekli sorular sorarak,
sözünü ettikleri şeyi bilip bilmediklerini sorgulamalarını sağlamıştır.
Çünkü ona göre doğru düşünmek her şeyden önce
kişinin söylenen şeyi anlaması ve kendisine hesap verebilmesi
demektir. Kendisi üzerine bilgi sahibi olabilme özelliği
ise sadece insanda vardır.
Biyoetik sorunlar tıp alanındaki ahlaki sorunlar olmaktan çıkmış,
hem tıbbi hem sosyal ve siyasal sorunların merkezinde
yer alan bir ahlak sorunu durumuna gelmiştir artık. Sonuç
olarak yasa koyucular olmasına rağmen, biyoetik, bazı soruları
sorarak bir anlamda herkesi içine almaktadır.
Baba çocuğuna ağustos böceği ile karıncanın hikâyesini
anlatır. Çalışkan karıncanın yaklaşan kışa hazırlık yapıp, yuvasına
yiyecek taşıdığını, ağustos böceğinin ise cırcır ötüp,
şarkı söyleyip çalışmadığını, kışın aç kalıp karıncadan yiyecek
istediğini anlatır. Çocuk babasına böyle bir şeyin mümkün
olamayacağını, ağustos böceklerinin üç haftalık ömürleri
olduğunu ve yaz sonunda yumurtalarını bıraktıktan sonra
öldüklerini söyler.
Bir fidana can suyu vermek, bir hayvan yavrusunu beslemek,
bir hastaya ilaç vermek gibi hepsi yaşatmaya yönelik davranışlar
ve ahlaka uygun görülürler. Çünkü cana kıymamak bir
ödevdir. Bu ödevi kabul eden insanlar, savaş zamanlarında
daha çok düşman öldürmek için can atarlar. Artık yaşatmayı
değil, öldürmeyi ödev sayar ve yaşattıkça kahraman olanlar
artık öldürdükçe kahramanlaşırlar.
Önemli olan insanın mutluluğudur. Mutluluk ise kimilerine
göre hazza ulaşma, kimilerine göre yararlı olanı yakalama,
kimilerine göre herhangi bir baskının olmaması, kimilerine
göre ise maddi olarak güçlü olunmasıdır.
Vicdan, insanın eylemleri karşısında iyi veya kötüyü ayırt
etme yetisidir. Yani insanın yapmış olduğu eylemleri kendi
içinde yargılaması durumu, iç mahkemesidir. Bu mahkeme
ahlaki eylemlerde bulunmamız için bizi zorlar.
Psikoloji, dışarıdan gözlenebilen hal ve hareketleri toplumsal
boyutuna bakmaksızın davranış olarak değerlendirip inceler.
Ahlak ise, bireyin bilinç sahibi bir varlık olarak aldığı kararlar
sonucunda gerçekleştirdiği ve öteki insanları da ilgilendiren
davranışlarını konu alır.
Descartes’a göre; “ iç güdülerinin kölesi olan insan ancak sığ
ve gelip - geçici olan hazlara erişir; böyle hazların hemen
arkasından da acı ve tiksinti gelir. Oysa iradesiyle bedenine
egemen olan kimse, gerçekten değerli olan şeye yönelip
bunun açık ve seçik bilgisine erişeceği için, mutluluğa da
ulaşır.”