7.Sınıf : Türkçe 3.Ünite : Paragraf - Ünite Tekrar - Test Sorular
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Çocuklarla çalışma deneyimim var. Atölyeleri yaparken o çocukların günlerini biraz daha mutlu duruma getirip aynı zamanda da film için uygun birini bulursak seçeriz, diye düşündük. Örneğin, İsa’yı ilk defa yetimhanede gördüğümde doğaçlama küçük bir sahne kurduk. Sahnede çok çekingendi. Sonrasında çok konsantre oldu ve onun gözlerine bakınca bir şekilde onu çok sevdim. Anında kalpten kalbe bağlantı kurduğumuzu düşünüyorum. Yetimhanenin önünde onun fotoğrafını çektim ve bu oğlanın filmde rolü olacağını düşündüm. Diğer oynayacak çocukları da benzer şekilde gözlemleyerek, şans vererek seçtim.
I. Derin bir tencereye 10 su bardağı suyu ve tuzu koyup kaynatın. Hazırladığınız mantıları kaynayan suya atıp 7 - 8 dakika haşlayın. Haşlanan mantıları süzülmesi için bir kenarda bekletin.
II. Kestiğiniz hamurların içerisine iç harcı doldurup, hamuru parmaklarınızla sıkıp kapatın.
III. Mantı yapmak için hamuru kapta yoğurun. Yaptığınız hamuru 4 - 5 dakika dinlendirin.
IV. Mantıları servis tabağına alın üzerine yoğurt sos, en üstüne de domates sos koyarak servis edin.
V. Dinlenmiş hamuru iki bezeye bölün, ince bir şekilde açın ve küçük kareler olacak şekilde kesin.
VI. Mantılar süzülürken yoğurtlu sos için; sarımsağı ezin ve yoğurtla karıştırın. Sonra domates sosu hazırlayın.
Nasreddin Hoca; bilge birisi mi, bilgin birisi mi? Bu iki sıfatın hangisi söylenebilir Hoca için? Kimilerine göre Nasreddin Hoca, bilgin birisidir. Ben ise Hoca’nın bilgin değil bilge birisi olduğunu düşünenlerdenim. Hoca’yı anlatan öykülerde onun eğitim aldığını, kadılık ve öğretmenlik yaptığını biliyoruz yalnız halk ile yaşadıklarına ve verdiği derslere bakarsak onun bilgelik özelliklerini daha çok barındıran, ahlaklı, olgun, örnek bir kişi olduğuna ulaşabiliriz.
Toplumsal ya da bireysel kusurları, yetersizlikleri, adaletsizlikleri vb. doğrudan ve dolaylı yoldan eleştiren sanat biçimlerine mizah adı verilir. Mizah, düşünceleri nüktelerle süsleyerek anlatan söz ve yazı çeşidi olmakla birlikte zaman içinde daha ağır türleri de içine almıştır. Mizahta temel hedef güldürme ise de çok defa güldürmenin altında kişilerdeki ve toplumdaki aksaklıkları, çirkinlikleri eleştirme ve iğneleme, düzeltme amaçları da gizlidir. Kin ve intikam duygusundan kaynaklanmayan mizahta küçük düşürme amacı yoktur; daha ağır şekilleri olan gizli hedef, üstü örtülü ve iğneleyici alaydır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsünde kimlik, batılılaşma ve kültür sorunlarına değinmekle birlikte esas amacının yeni bir iş ve çalışma zihniyetinin, modernleşmek için gerekliliğini vurgulamaktadır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde amaç, Türkiye’de bütün saatleri aynı zamana ayarlayıp saate bakma, vakit ölçme alışkanlığının tüm topluma yayılmasını sağlamaktır. Çünkü bu yeni hayat ve yeni insanı oluşturmak için gereklidir. Tanpınar, toplumun her kesiminde görülen kültür ikileminin ortadan kaldırılmasının yeni bir yaşam tarzı ve değer sisteminin getirilmesi ile mümkün olduğunu düşünmektedir.
(I) Dükkân kapandı ama baklava yapmaya devam edip üretimi durdurmamamız gerekiyordu. Ancak bize verilen fiyata göre baklava yaparsak maliyeti kurtarmak adına malzemede düzenlemeler yapmamız gerekirdi.
(II) Sonunda baklavayı fındıkla yapmaya karar verdik. Fındıkla yaptığımız baklavaya bir de süt ekledik. Böylece maliyeti düşük ama lezzeti çok güzel olan sütlü nuriye tatlısı ortaya çıktı.
(III) Bu da kaliteyi çok düşürmemiz anlamına geliyordu. Bu yöntem mesleğimize ihanet olur diye bir yıl boyunca baklava yapımını durdurduk.
(IV) 1980 yılında Ramazan Bayramı’ndan iki gün önce baklavanın satış fiyatının üst sınırıyla ilgili liste yayımlandı.
(V) Bu sıkıntılı bir yılın ardından fındıklı baklava yapmayı düşünmeye başladık. Çünkü fındığın fiyatı, fıstığın neredeyse yarısı kadardı.
(VI) Baklava fiyatlarına getirilen üst sınır, kendi maliyetlerimizin altında bir fiyat olduğu için çok fazla indirim yapamadık. Zaman içerisinde baklava satışlarımız istenilen fiyata uygunluk göstermediği için dükkânımız kapatıldı.
Ben tavan arasındayım, diye bağırdı delikten aşağı doğru. Delikten yukarı doğru bir el feneri uzandı. Fenerli elin ucundaki ışık, rastgele, önemsiz bir köşeyi aydınlattı. Yıllardır bu tozlu, örümcekli karanlığa çıkmamıştı. Işığı gören bazı böcekler sağa sola kaçıştı. Korktu fakat yararlı olacağını düşünmek kuvvetlendirdi onu. Belki de hiçbir şey söylemeden başarmalıydı bu işi.
Türkiye’de kütüphaneden yararlanma Avrupa ve Asya standartlarının çok altında. Bu durum maalesef okuma alışkanlığı ile doğru orantılı. Okuma kültürü olmadığı için hâliyle kütüphane kültürü de oluşmamış. Mevcut kütüphaneler vasatın altında ve içerik bakımından yetersiz. Bu tamamen arz - talep meselesi aslında. Ülkemizde, insanlar kütüphanelere pek gitmediği için kütüphanelerin kendini içerik bakımından zenginleştirme ihtiyacı hissetmemesi normal bir durum. Mesela ABD’nin şehir kütüphanelerinde yüz yıl öncesine ait kitaplar bulunurken bizde Cumhuriyet öncesi dönemden kalma kitap bulabilmek imkânsız. Araştırma yapmıyoruz, kütüphanelere gitmiyoruz hatta merak etmiyoruz ki yüz yıl önceki kitaplar, kütüphanelerde kendine yer bulsun. Tarihimize ait bilgileri kendi kütüphanelerimizden çok başka ülkelerin kütüphanelerinden öğrenebiliyoruz. Biz sadece kütüphanelere ders çalışmak, sınavlara hazırlanmak amacıyla sessiz bir ortam ihtiyacı hissettiğimiz zaman gidiyoruz. Oysa bir kütüphane bundan çok daha fazlasıdır.
Olimpiyatlar, masraflı organizasyonlardır. Masrafların en büyük kısmını inşa edilen tesisler oluşturmaktadır. Oyunların yapılacağı ve sporcuların yarışacakları tesisler, spor alanları, olimpiyat köyleri ve her olimpiyatlarda artan katılımcı sayısı olimpiyatların şimdiye kadar sadece gelişmiş ülkelerde yapılmasına neden olmuştur. Örneğin, ekonomik gelişmişlik bakımından geri olan Afrika ülkelerinin hiçbirinde olimpiyat yapılmamıştır. Olimpiyatlar tarihinde ilk defa 1984 Yaz Olimpiyatları, kâr etme başarısını gösterdi. Olimpiyatların önemli gelirleri spor turizmi, yayın, bilet, reklam ve sponsorluk etkinlikleridir. Berlin’deki 1936 Yaz Olimpiyatları sadece yerel izleyicilerle sınırlı olsa da televizyonda yayımlanan ilk olimpiyatlardır. 1956 Kış Olimpiyatları uluslararası yayımlanan ilk olimpiyat oyunlarıdır. 1960'taki olimpiyatlarda ise ilk defa olimpiyatların yayın hakları satıldı. 1988 Yaz Olimpiyatları’nda televizyon yayın gelirleri olimpiyatlardan üç yıl önce 140 ülkeden 227 yayın kuruluşuna satıldı ve 407 j milyon dolar gelir sağlandı.
Bu metinden olimpiyatlarla ilgili;
I. 1984 yılından önceki olimpiyatlarda hiç kâr edilmemiştir.
II. Masraflı olması nedeniyle gelişmemiş ülkelerde olimpiyatlar yapılmamıştır.
III. Kış Olimpiyatları, televizyonda yayımlanan ilk olimpiyatlardır.
IV. 1936 yılındaki Berlin’de yapılan olimpiyat, dünya tarihinin ilk olimpiyatıdır.
Bazıları insanlara tepeden bakmayı, onları küçümsemeyi marifet sayar. Aklınca kendini çok üstün görür. Oysa tüm insanlar eşittir. İnsanların mevkisi, statüsü, kariyeri, olanakları her ne olursa olsun hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Evladımızı kucağımıza ilk aldığımızda benzer duyguları taşıyor, ağladığımızda benzer hisler içine giriyoruz. Hepimizin bir can taşıdığını ve insan olduğunu unutmazsak kendini üstün görme, insanlara tepeden bakma hastalığını da yeneriz.