7. Sınıf: Sosyal Bilgiler - 5. Ünite : Üretim, Dağıtım ve Tüketim - Ünite Tekrar Testleri - Test Çöz
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
İnsanoğlu önce tarım toplumu iken sonra sanayi toplumu olmuştur. Günümüzde ise sanayi toplumunun da ilerisine giderek bilgi toplumu düzeyine ulaşmıştır. Ancak giderek artan nüfus yapısı gıdaya olan ihtiyacı da artırmaktadır. Öyle ki günümüzde milyonlarca insan açlık tehdidiyle karşı karşıyadır. Küresel ısınmanın da etkisiyle ilerde su ve gıda temin etmek istenmesinin savaşların ana nedenleri olacağı ifade edilmektedir. Çünkü beslenme ihtiyacı karşılanmayan toplumlar, geçmişten günümüze coğrafi ve siyasi sonuçlar ortaya koymuşlardır.
İnsanların yerleşik hayata geçmesi ve tarıma dayalı ekonomik faaliyetlerin artması ile yeni sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplu yerleşim yerlerindeki insan sayısı artmasına karşı ekilebilen alanların aynı olması tarla sınırlarının belirlenmesi ve korunmasının gerekliliğini ortaya koydu. Ayrıca kimin ne zaman tarlasını sulayacağı, ürünlerin zarar görmesi gibi sorunların bir otorite tarafından çözüme kavuşturulması gerekiyordu. Bu durum insanlar arasındaki sorunların çözümü için yasaların gerekliliğini ortaya koydu. İlk Çağ uygarlıklarından Hititlerin, Friglerin, Sümerlerin, Babillerin vb. kanunlar çıkarmasına neden oldu.
Örneğin Hammurabi Kanunlarında: “Eğer bir kişi üzere bir tarlayı teslim alır ve o tarladan hiçbir mahsul elde edemezse bu onun tarlada çalışmadığını ispatlar ve bu kişi komşusunun yetiştirdiği kadar tahılı tarla sahibine teslim etmelidir.” denmiştir. Hititler ve Frigler gibi Anadolu uygarlıklarında tarım alanlarına, tarım araçlarına (saban gibi) ve tarımda kullanılan hayvanlara (Öküz gibi) zarar verenlere ağır cezalar verilmiştir.
Orta Çağ’da Avrupa’da toprağın yönetimi senyör adı verilen soyluların elindeydi. Bu soylular sahip oldukları toprakları genellikle köleler ve kendine sığınan kişileri (serf) kullanarak işletiyordu . Bu kişiler kendilerine verilen araziyi kullanıyorlar ve toprağı ekip biçiyorlardı. Belirli zamanlarda senyörün hizmetinde çalışıyorlardı. Ayrıca elde ettikleri ürünlerden yüksek miktarda senyöre vergi ödüyorlardı. Bunun karşılığında ise senyör, çalışanların ihtiyaçlarını karşılıyor ve güvenliklerini sağlıyordu. Bu yetkilere sahip olan senyörler âdeta bulundukları bölgenin tek sorumlusu olup bir kral gibi hareket ediyordu. Avrupa da uygulanan bu sisteme “feodalite” veya “derebeylik” denilmiştir. Ancak daha sonra ticaretin ve sanayinin ön plana çıkması ile toprağın öneminin kaybetmesi ile bu sistem de gücünü kaybetmiştir.
Diyarbakır’ın kuzeyinde, Ergani Ovası’nda, Dicle Nehri’nin kenarında bulunan Çayönü, 1963 yılında keşfedildi. Yapılan araştırmalarda bu yerleşim yerinin ilk dönemlerinde daha çok geyik, yabani koyun ve keçi avlanırken MÖ 8500 yıllarından kalma buğday ve baklagillere rastlanmıştır. M.Ö. 6000’lere gelindiğinde tarım yaparak herkesin kendi yiyeceğini ürettiği Çayönü’nde böylelikle avcı-toplayıcı topluluktan tamamen yerleşik topluma geçilmiştir. Bu özellik Çayönü’nün en önemli özelliğidir. Bundan sonraki dönemlerde Çayönü’nde çok sayıda küçük alet ve eser bulunmuştur. En sık av hayvanlarının kemiklerinden iğneler, saplar, oraklar çengeller ve boncuk, halka, düğme, basit kaplar ortaya çıkarılmıştır. Çayönü, tahıl ve evcilleştirmeye dayalı köy hayatının en eski örneklerinden olup, günümüz uygarlığının da önemli bir basamağını oluşturmaktadır. Çayönü yerleşmesinin bu önemi yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin tarıma alınması, koyun ve keçinin evcilleşmesi ile gerçekleştirilmiştir. Ergani bakır yataklarının dünyanın en eski maden ocakları olması nedeniyle, Çayönü İnsanı, dünyanın başlıca yerlerinden 2 bin yıl önce bakırı işleyerek alet yapmayı da başarmıştır.
İlk Müslüman devletlerde toprağın asıl sahibi devlet olup kullanım hakkı Müslüman halka bırakılırdı. Devlet arazilerinin bir kısmı ikta adı altında devlet görevlilerine hizmet karşılığı olarak veriliyordu. İkta sistemini Büyük Selçuklular ve Türkiye Selçukluları da uygulamıştır. Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk toprak yönetimi konusunda önemli ıslahatlar yaparak konargöçer Türkmenlere askerî hizmetleri karşılığında arazi dağıtımı yaptırdı. Bu arazilere ait vergilerin toplanması işini de askerlere bıraktı. Bu sayede konargöçerlere yer bulunduğu gibi ülke içinde emniyet ve asayişte sağlanmış oldu. Ayrıca ikta sahipleri bütün ihtiyaçlarını (at, silah, yiyecek, içecek vb.) bizzat kendi iktalarından sağlamışlardı.
Günümüzde örgün eğitimin yanı sıra yaygın eğitim yolu ile de halkımıza mesleki eğitim kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Buna göre;
I. İyi vatandaş yetiştirmek
II. İşe ve hayata hazırlamak
III. Nitelikli insan gücü yetiştirmek
IV. Okuma-yazma öğretmek