10. Sınıf: Felsefe - 8. Ünite : Siyaset Felsefesi - Siyaset Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Demokrasi problemini sivil toplum - devlet kavram çiftiyle,
özgürlük ve eşitlik ideallerinin oluşturduğu temel üzerinde
ele alan siyaset felsefesinin temel problemi, kamusal gücün,
siyasal iktidarın, insan yaşamının niteliğini korumak ve
geliştirmek için nasıl kullanılması ve ne ölçüde sınırlanması
gerektiği problemidir.
İnsanlar toplum halinde ve siyasal yönetim altında yaşarlar.
O halde siyaset kavramının temelinde, insanların bir devletin
yurttaşları olarak bir arada yaşamalarından kaynaklanan
olaylar bulunur.
Bakunin, yıkma tutkusunun aynı zamanda yaratıcı bir dürtü
olduğunu söyleyerek devletin yıkılması gerektiğini savunur.
ibn-i Haldun, Platon’un akla dayanarak toplumun şekillendirilmesi
projesini bir “hayal” olarak nitelendirir. İnsanları bir araya
getiren ve birleştiren şey akıl değil, ihtiyaçlar ve iradedir. Sonuç
olarak bu devlet bir kanun devletidir, ancak bir hukuk devleti
değildir, bir güç devletidir, akıl devleti değildir. Bir çıkar devletidir,
bir erdem devleti de değildir.
“ Kanunların en üstünü Tanrısal olanlardır. Yasa koyucu ve yönetici
sınıf ise, bekçilerin üstün olanları yani filozoflardır. En iyi
yönetim, filozof kralın iktidarındaki monarşi ya da filozofların
yönettiği oligarşidir. Halkın karar alma ve yönetme yeteneği
olmadığı için yönetimde yer almamalıdır.”
Niçin arılar ve karıncalar gibi işbirliğine gidemiyoruz. Çünkü
biz egemen olmak için sürekli savaşıyoruz. Onlar doğal
halde uzlaşmış bir bütündür. Fakat insanların uzlaşımı yapaydır
ve ancak zorunluluktan doğal anlaşma yoluyla sağlanabilir.
İşte devlet insanla insanın bu savaşından çıkmıştır.
Şu halde devlete egemen olan güç kaynağı kazanana aittir.
Bu durum devletin güç kullanılmasını meşru kılar.
Toplumsal düzenin temelinde sadece yasalar yoktur. Toplumsal
düzen, aynı zamanda meşru görünmelidir. Bireyin,
korku içinde yaşayan bir uyruk olarak değil, ikna olmuş, özgür
bir birey olarak toplumsal normları kendisinin normları ^
diye algılanması da zorunludur. İnsanın bu normları içselleştirmesi, “ rıza” ya da “meşrulaştırma” dediğimiz şeydir.
Siyaset, insanın başkalarına yönelik eylemlerinde ortaya çıkar.
Aynı etik alanında olduğu gibi. Bu yüzden siyaset felsefesinin
de etik temelleri vardır. Ama siyaset felsefesi insanın siyasi
eylemlerini belli ahlaki ölçütlere göre değerlendiren herhangi
bir etiğe indirgenemez. Bir topluluk içinde yaşayan insanların
eylemlerini, birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen ilkeler vardır. Bu
ilkelerin hepsi bir arada hukuk dediğimiz alanı oluşturur.
“Sahip olunan üretim güçleri çeşitli üretim ilişkilerini doğurur.
Bunun sonucunda da toplumsal sınıflar ortaya çıkar.
Sınıfların özelliklerini belirleyen de üretim araçlarıdır. Devlet
ve yasalar hakim sınıfın gücünün güvencesindedir. Hakim
sınıf, kendi üretim araçlarına sahip olan sınıftır. Çalışan sınıfın
sömürüsüne dayanan bu sistemde ideal bir düzenden
söz etmek mümkün değildir.”
Toplumlar, insanların mutluluğu adına örgütlemelidir. işte
bunu sağlamak için, insanlar en başta aralarında bir sözleşme
yaparak doğal felaketler ve düşmanlarına karşı güçlerini
birleştirmişlerdir. Böylece insanlar, haklarını güvenceye
bağlaması için hükümetlerini belirlemişlerdir.
Bu düşünceleri savunan bir düşünür;
I. Devlet doğal bir kurumdur.
II. Devlet, yapay bir kurumdur.
III. Devlet organik yapıya sahiptir,