9. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 5. Ünite : Roman - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Dünya edebiyatının ilk başarılı romanı İspanyol edebiyatında 16. yüzyılda — yazdığı Don Kişot adlı eserdir. Bu romanda çocukluğunda okuduğu şövalye romanlarının etkisiyle şimdi yel değirmenlerine karşı mücadele eden Don Kişot ve yardımcısı — baş karakterlerdir.
Çocuk evden bir daha dönememek üzere ayrıldığı gün de her şey böyle sakindi. Tartışmamışlardı, sesleri yükselmemişti. Artık çok geç olduğunu, onu döndüremeyeceğini, o buluttan ve hayalden dünyanın çekiciliğiyle boy ölçüşemeyeceğini biliyordu.
Faiz Bey de Neriman da hâlâ tatmin olunmamış bir iştiyak seziyor ve anlamıyor, kendi kendine düşünüyordu: “Ne istiyor? Baloya gitmekten başka bir arzusu mu var? Bu semtte oturmak arzu etmiyor mu? Şinasi’den başka birine mi temayülü var? Kim olsa gerek bu? Şinasi bilir mi acaba?.. Ne düşünüyor o? Bana niçin bir şey söylemiyor? ikisi de bana ehemmiyet vermiyorlar mı? Benim aleyhimde mi düşünüyorlar?”
Bu parçada anlatıcı roman kahramanlarının bulunduğu ruhsal durumu — tekniğinden yararlanarak vermiştir.
“Asla, evet, asla hıyanet etmeyecekti, edemezdi, hem ne için hıyanet edecek? Bütün bir izdivaçta bulunamayan bir şey hıyanette mi bulunacak? Annesini, daha sonra kardeşini düşünüyordu. Artık düşünceleri kamaşıyor, gözleri bulutlanıyordu. Şimdi tavanda fener parçalanıyor, yeşil, sarı, mai, kırmızı dalgalarla akıyor, kanepeler, dolaplar, perdeler bütün sel tuğyanından sonra alçalarak yükselerek yüzüyor; renkler, gölgeler birbirine karışarak azim bir hercümerc içinde her şey akıyor, ta uzakta güneşlerin altında bir siyah dere koyu sularını sürükleyerek ilerliyor, kenarından beyaz bir etek, savrulan bir hamak yavaş yavaş sallanıyor, havada bir top garip daireler çizerek bir yandan bir yana inip çıkıyor, kollarını kaldırarak bir çocuk koşuyor, ötede müphem (belirsiz) bir çehre dudaklarında haris (son derece hırslı) bir buse ile eğiliyor, bunu eliyle itmek istiyor, eli kalkmıyor, başını çekiyor zannediyor fakat çekemiyor. O haris buse orada, işte geliyor, ve bütün hayal izdihamı içinde nihayet karşıdan aynanın içinden Bihter, o diğer Bihter, dudaklarını, kollarını uzatıyor, bu Bihteri mukavemet edilemeyen (karşı konulamayan) bir cazibe ile çekiyor, çekiyor; dudakları, kolları kilitleniyor; takatleri kıran, ciğerlerini söken bir derağuş içinde ikisi beraber tavanda fenerden akan yeşil, sarı, mai kırmızı dalgalarla, bütün eşyasıyla oda, bütün ağaçlarıyla Göksu, hep beraber azim bir kıyamet tufanı içinde bitmez tükenmez bir boşluğa yuvarlanıyorlardı.”
Halit Ziya Uşaklıgil
Felatun - Yine ne daldın be? Sen hep böyle dalgın gezersin.
Rakım - Hayır birader bir şey yok. Birisinin bir işi vardı da...
Felatun - (Hor gören bir davranışla) İş, iş, iş! Bu kadar iş ne? Ne vakit bitireceksin be adam? Elverir artık kazandığın para! Biraz da kazandığını yemeye bak.
Rakım - Ne yapalım birader! Bizim bağımız yok, tarlamız yok, gelirimiz yok, giderimiz yok. Çalışmazsak ne yeriz?
Felatun - Bu gençlik ele girmez yahu! Yarın sakalına kır düştükten sonra para olsa bile kadınlar yüzüne bakmaz. Biraz da gençlikte yaşamaya bakmalı. Sen de bizim peder gibi olacaksın galiba. Biçare adamcağız kazandı biriktirdi, rahat rahat yemeye ömrü yetmedi. Bunlardan ders almalı değil mi?
Rakım - Allah rahmet eylesin? Ancak Felatun Bey’in hikmetli fikirleri Rakım’ca onaylanmaya değer görülmedi. Biraz daha sessiz yürüdüler.
Rakım - Haberiniz var mı birader? Bizim Reyhan Efendi Anadolu’da bir yere kaymakam olmuş. Bir sevindim ki. Geçen gün birisi bana söylemişti.
Felatun - Vallahi haberim yok! Babamın ölümünden beri kaleme ayak atmadım ki. Efendim, bu acayip kadın bizi fena sardı. Gündüz akşama kadar yanından bir yere ayırmaz. Gece dahi mutlaka tiyatroya kadar “Akkompanye” beraberinde gitmeli. Belası nerede? Sonra da bekleyip yine evine kadar götürmeli. Artık evine kadar gelince bırakıp gitmek de olmaz ya?. . Geceyi orada geçirmeli. Bir dert ki!
Rakım - Dert ama tatlı dert değil mi?
Felatun - Sorar mısın ya? Ses bülbül! Piyano eşsiz! Hele o “alokans” dil uzluğu! Ağzından ballar akar. Racine, Boileau, Moliere gibi ünlü şairlerin eserlerinden birisini eline alır mı insanı kendinden geçirir. Ben böyle okuyuş da görmedim ki! Hiç Fransızca bilmemiş olsan yine anlarsın. Kadın dili ile okuduğunu vücudu ile “deklare” anlatıyor. Tiyatrocu bu! Malum a! Beni en çok etkileyen şey, kadını kendi okuyuşundan kendisi de etkilenip hüngür hüngür ağlaması ve o durumda boynuma sarılıp, beni kucaklayarak gözyaşlarına boğması. Bu kadar da “santimantal” duygulu kadın görmedim ki.
Halide Edip Adıvar, Millî Edebiyat Dönemi’nin tanınmış hikâyeci ve romancısıdır. Yazarlığının sonlarına doğru biraz daha ustalaşmış bir yazardır. İstiklâl Savaşı yıllarında milletimizin sırtına geçirilen ateşten gömleği elleriyle tutmuş gibi hissederek yazdığı Ateşten Gömlek, bu savaşın doğrudan işlendiği ilk roman olma özelliğini taşımaktadır. Yazarın bu zaman dilimlerinde yapmış olduğu “Sultanahmet Mitingi” de halkı Kurtuluş Savaşı’na yönlendirmede etkili olmuştur.