8. Sınıf Türkçe 9. Ünite : Metin Türü - Ünite Tekrar Testleri Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Ülkemizde internet oyunları oynayan çocuklar ve gençler birçok olumsuz durumla karşı karşıya kalmaktadır. Konuyla ilgili zaman zaman araştırmalar yapılmakta ve bu soruna dikkat çekilmektedir. Örneğin 2009 yılında yapılan bir araştırmada; çocuklar arasında salgın hâline gelen internet oyunlarını oynayanların sadece bağımlı olma tehlikesiyle karşı karşıya olmadığını, aynı zamanda bu oyunlar için çocukların okullarını bıraktığı ve kavga edip şiddete bile başvurduğu belirtilmektedir.
Bir zamanlar dört oğlu olan bir bilge kişi varmış. Çocuklarına ön yargılı olmamalarını öğretmek için bir yöntem bulmuş. Her birini ayrı zamanlarda, uzak bir yerde bulunan ağacın yanına göndermiş. Dönüşlerinde kendisini bilgilendirmelerini istemiş. İlk giden oğlu kışın, ikinci oğlu ilkbaharda, üçüncü oğlu yazın, dördüncü oğlu sonbaharda gitmiş. Sonra bir gün hepsini bir araya toplamış ve ne gördüklerini sormuş. İlk giden oğlu ağacın çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söylemiş. İkinci oğlu, “Hayır, ağaç yeşillikle doluydu ve canlıydı.” demiş. Üçüncü oğlu “Çiçekleri vardı ve kokusuyla, görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki daha önce hiç böyle bir güzellik görmemiştim.” demiş. Dördüncü oğlu, kardeşlerinin yanlış bilgilendirdiğini ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat taşıyor olduğunu iddia etmiş. Bilge baba, oğullarına bilgilendirmelerinin yanlış olmadığını söylemiş ve şu açıklamayı onlarla paylaşmış: “Her biriniz farklı mevsimlerde bu ağacı görmeye gittiniz. Gördüğünüz ağacı bir mevsim tanıdıktan sonra karara vardınız; yeterli bilgi sahibi olamadan vardığınız sonuçlara ön yargı denir ki birliğinize ve beraberliğinize zararı büyüktür."
O, biraz kilolu biriydi. Hayatı otel odalarında geçmiş, bu yüzden de düzensiz beslenmişti. Hazırcevap oluşunun yanında tanımadığı insanlara dahi bazen çok güzel, çok sıcak espriler yapabilirdi. Bir gün Yahya Kemal, bir yokuşun sonundaki lokantanın önünde sandalyeye kendini zar zor atıp, nefes nefese kalarak oturmuşken içeriden çıkan garson:
“Buyurun beyim.” diye atılıp “Ne alırsınız?” diye sorunca
Yahya Kemal, tebessüm edip:
“Evlât” demiş. “Müsaade edersen biraz nefes alacağım.”
Hindistan’da bazı çocuklar, aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmaları gerektiğinden okullarına düzenli olarak devam edemiyor. Bir kısmıysa okula hiç gidemiyor. Bu soruna bir çözüm olarak Bombay ve Pune kentlerinde 1990’lı yıllardan beri içleri sınıf şeklinde düzenlenmiş otobüsler çocuklara eğitim vermek amacıyla kullanılıyor. Bu otobüsler haftanın altı günü belirli saatlerde kentlerdeki belirli noktalara gidip park ediyor. Çevrede yaşayan çocuklar otobüslere geliyor ve iki üç saat süresince Hintçe, matematik, fen bilgisi ve müzik gibi dersler görüyor. Ayrıca zaman zaman bu otobüslerle çocuklar pikniğe ya da müzelere götürülüyor.
Gecenin bir vakti, sizi yatağınızdan kaldıran, uykunuzu kaçıran farklı nedenler olabilir. Aslında o anlar çok özel anlardır. Kimi zaman güzel bir nedenle kimi zaman da acı bir nedenle uykumuz bölünür. Uyku tatlı da olsa o anda güzel bir nedenle sıcak yatağımızdan kalkmışsak o güzel bir andır. Bazen de korkuyla, panikle veya acıyla ayaklanırız gecenin bir vakti. O anlarda bizi mutsuz eden nedenlerle uykumuz bölünmüş olsa da o anların ayrı bir yeri vardır hayatımızda. Belki bir şeylerin değerinin anlaşılmasına vesile olabileceği için değerlidir.
Bursa’da yaşayan 41 yaşındaki görme engelli Yılmaz Kazdal, maharet ve ustalığıyla görenleri şaşırtıyor. Bebekken geçirdiği havale neticesinde gözlerini kaybeden Kazdal, azmiyle hayata küsmedi. Bir ustanın yanında çalışarak motosiklet tamirciliğini öğrenen Kazdal, kısa sürede âdeta motor doktoru oldu. Kendisine dükkân açmak yerine evinin önünde bozuk motosikletleri tamir eden Yılmaz Kazdal, maharetli parmaklarını konuşturarak arızalı motorları kısa sürede onarıyor. Engellilere rol model olmak istediğini ifade eden Yılmaz Kazdal, “Ben engellilerin hor görülmemesini, oturup bir şeylerle meşgul olmalarını istiyorum. İnsan her şeyden önce sevdiği işi yapmalı. Ben isterim ki bütün engelli arkadaşlarım sevdiği işi yapsın.” dedi.
Birlikte yaşadığımız babaannem, evin arkasında bulunan büyük bir odada yaşardı. Oyun oynarken ta oturduğu koltuktan dibine kadar giderdik ve hatta hasta olduğu zaman yatağın yanında oynardık. Onu bembeyaz giysiler içinde; zarif, yumuşak, güzel, cana yakın bir anne gibi hatırlıyorum. Hafızamda hep böyle kaldı.
Sohbet ederken “Hep dinleyen olmak ne kadar da kötü!” diye düşünüyorum çoğu zaman. Söyleyecek bir şeyin olmamasından değil tabii ki bu durum. Söylediklerinin karşı tarafça hiçbir zaman anlaşılamayacak olmasından… Konuşansa -benim içinde bulunduğum bu kördüğümü fark etmeden- hep aynı şeyi düşünüyordur, eminim. Hep kendisinin konuştuğundan, benim belki de yeterli birikimim olmadığından, bana bir şeyler öğrettiğinden (l), her şeyi kendinin bildiğinden bahsedip duruyordur çevresine. Oysa ben konuşsam -anlayacak olup olmadığını umursamadan konuşsam- siyah beyaz dünyası renklenecek belki. Ancak ben, bana oksijen veren ağacı dahi bu durumdan anlamayacağını bile bile konuşmaktan- utandırmak istemiyorum.