10. Sınıf: Felsefe - 9. Ünite : Sanat Felsefesi - Sanat Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Kant’a göre haz, duyularımızın hoş bulduğudur. Bir Yunan
tapınağına ya da bir kadına duyulan bir hayranlık, öznel olarak
ondan hoşlanmamızın bir sonucudur. Güzel olma, Yunan
tapınağı ya da kadına ilişkin bir nitelik değildir. Güzellik, bizim
güzel bulduğumuzun bize hissettirdiklerindedir. Bir başka
değişle, Kant’a göre güzel olan her şey doğada değil, insanın
aklında ve ruh dünyasındadır.
Sanatın insana birçok katkısı vardır. Yaratıcılığını geliştirir,
yetenekleri geliştirir, doğal olanı da ifade eder. Ayrıca dünyada
sadece maddi hazların peşine düşen insanlar zamanla
zevkin kölesi olarak küçülürler. Oysa sanatla ilgilenen
insanın zamanla ruhu olgunlaşır, gelişir.
Sanatçı eserlerini ortaya koyarken herhangi bir çıkar peşinde
değildir. Sadece duygularıyla hareket eder, izleyen için
de yapan için de estetik haz önemlidir. Zanaatçı ise, yarar
sağlayacağına inanmadığı bir etkinlikte bulunmaz. Tıpkı sanatçı
gibi özgün tasarımlar yapabilir, ama bu eseri standart
boyutlarda ve ihtiyacı karşılamak amacıyla, aletli üretimle
gerçekleştirir.
Güzellik değeri ve onun bize verdiği duygular, hem doğada
hem de sanat eserinde varolan şeylerdir. Sanat felsefesi
doğadaki güzeli değil sadece sanattaki güzeli ele alır ve sanat
eserleriyle ilgili olarak ortaya çıkan kavramların analiziyle
uğraşır. Buna karşılık estetik, güzeli bütün alanlarda ele
alır.
Bir sanat eserini beğenip beğenmenin yanısıra, anlayıp anlamamak
da vardır. Biliriz ki bazı kişiler bir müzik parçasını, bir
sinema filmini ya da bir resmi niteliksizliği ya da güzel olmayışı
nedeniyle değil, duygusal deneyimlerinin yetersizliği ve
esere anlam yükleyememeleri nedeniyle beğenmezler.
Goethe’nin Faust’unu okuyan ya da sahnede izleyen kişi,
somut olarak birbirinden farklı üç tip, üç kişilik ile karşılaşır:
Faust, Mephisto, Gretchen. Biz bu gibi kişilerle günlük yaşamda,
sosyal çevremizde de karşılaşırız.
Sanat bilgisi, insanda bulunan duyguların taşması ve bir
ürün olarak ortaya çıkması şeklinde ifade edilebilir. Sanatçı
bir objeye yönelir ve obje ile aralarında bir ilişki kurulur.
Bundan dolayı sanat bilgisi sübjektif bir bilgidir. Her insanın
kendine özgü bir duygu dünyası vardır ve bu dünyada objeleri
yorumlar onlara kendi bakış açısından bakarak, bir anlam
kazandırır. Burada mantık kuralları ve prensipler değil,
sezgiler ve yaratıcı hayal gücü hakimdir.
Kar tanelerine büyüteç altında bakıldığında, her birinin farklı
biçimli ve çok güzel olduğu görülür. Bu güzelliği taşıyan
kar taneleri sanat eseri sayılamaz.
Güzel olan, yüce olan, kahramansı olan, çirkin olan, aşağı
olan vb. birer estetik yargı biçimidir. Bir kişinin bir nesneye
ilişkin estetik yargısı, o nesneyi gördüğünde ya da tasarımladığında,
onun içsel dünyasını ve düşüncelerini de harekete
geçirir. Olumlu bir obje hayranlık ve sevince, olumsuz bir
obje tiksinti ve üzüntüye neden olur. Bu durum, bizim nesne
hakkındaki yargımızla ilişkilidir.
“Duvarda bir manzara resmi görüyorum: Ağaçlar, kuşlar,
akan bir dere, kırlar resmin içini tamamen dolduruyor. Resimde
algıladığımız şeyler ağaçlardır, kuşlardır, deredir. Resimde
dereye, kuşlara, ağaçlara dokunmak istediğimde algıladığım
şey yalnızca boyalı bir keten bezi oluyor. O halde
tablonun yüzeyinde gördüğüm ağaçlar, kuşlar, dere, kırlar
gerçek değil, sadece onların görünüşleridir. Ne varki onları
algılarken, onları sanki ağaçmış, kuşmuş, dereymiş gibi algıladığımın
bilincindeyim.”