10. Sınıf: Felsefe - 9. Ünite : Sanat Felsefesi - Sanat Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Fotoğraf makinesi ile avcının silahı arasında bir fark yoktur.
İlkinde deklanşöre, İkincisinde tetiğe basıldığında hedefteki
objeler için zaman bitmiştir. Biri objektifin önünde, diğeri
namlunun ucunda öylece hareketsiz kalakalmıştır. Oysa aynı
objeler sanatçının resminde, heykelinde yaşamaya, bir şey
anlatmaya devam ederler.
N. Hartman’a göre sanat eserinde bir ön bir de arka yapı
vardır. Ön yapı sanat eserinin algılanan maddi yapısıdır. Bir
heykeli oluşturan taş ya da bronz kütle, bir şiirin sözcükleri,
bir müzik eserinin notaları gibi. Ön yapı daima apaçık olarak
duyularla kavranılan bir alan iken, arka yapı ise ancak estetik
süje için vardır. Başka deyişle, okur-yazar olmak şiiri anlamak
için yetmez.
"... Üç telinde üç sıska bülbül öten
Üç telli saz
Dağlarla dalgalarla kütleleri
İleri
AtlatamazL”
Bilimsel yargı, deney ve gözlem yoluyla elde edilen objektif
bilgileri içeren hükümlerdir. Estetik yargı ise, sanat eserleri
karşısında haz duyma, duymama, beğenme ya da beğenmemeye
dayanan sübjektif hükümlerdir.
Sanatçı olabilmenin ön koşulu hayatı iyi okumaktan geçer.
Sanatçı hayatı okumaktan vazgeçmemeli, farklı okumaların
kazandırdığı birikimler, onu düşünceyi esere dönüştürebilecek
olgunluğa getirmelidir. Sezgi her şey değildir. Sanatçının,
sanatının kurallarını, inceliklerini, yöntemlerini bilmesi
gerekir. Çünkü hırçın ve değişken doğayı ancak bu yolla
durağanlaştırabilmek ve eserin çerçevesi içine sokabilmek
mümkündür.
Duyusal uyarıcılar duyusal hazlar yaratır. Film izlemek, müzik
dinlemek de duyusal uyarıcılardır. Bu uyarıcılar izlenip
dinlenildiği, hatta sonrasında hatırlanıldığında bile, duyulan
estetik haz devam eder.
C. Lalo, estetik hazzın, estetik öznenin güzel karşısında hissettiği
bir coşku, bir bilinç yitmesi, ya da tersine bir bilinçlilik
hali olduğunu söyler. Ona göre devrilmiş bir sütundan bahsedildiği
vakit, biz de kendimizi onun gibi devrilmiş ve eğilmiş
hissederiz ve hatta içimizde hissettiğimiz bu yıkılmayı,
hareketlerimizle ve içsel bir taklitle hafifletmeye çalışırız.
“Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter,
Malına güvenme bir kıvılcım yeter,
Rabbbine güven o her şeye yeter.”
Sanat var olanla yetinmez, o gerçekliğe karşı bir başkaldırıdır.
Varlığa meydan okur, karşı çıkar ve ona yeni bir anlam
yükleyerek onu yeniden yaratır. Sanatçının kurgusal dünyası
ile gerçeklik arasındaki yaşadığı bu ikilem sanat eserinin doğum
sancısıdır.
Çöp olduğu için atılan kağıt, şişe, kumaş gibi atık maddeler
bir sanatçının eline geçtiğinde bambaşka bir forma bürünürler.
izlemeye, kullanmaya doyamayacağımız sanat eserleri
haline gelirler. Sanatçı bu çalışmalarıyla saygı ve hayranlık
uyandırır ve onun sıradan olmadığını gösterir.