10. Sınıf: Felsefe - 9. Ünite : Sanat Felsefesi - Sanat Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Sanatta her zaman bir özne ile bir nesne, bir düşünen ile
düşünülen bir şey vardır. Gelgelelim öznenin etkinliğinin,
nesnenin doğasının ve bunlar arasındaki ilişkinin niteliğinin
sanat konusunu diğer konulardan ayıran, kendilerine has bir
takım özellikleri vardır. Öznenin yaptığı şey hayal etmektir.
Nesne hayali bir nesnedir ve bunlar arasındaki ilişki öyle bir
ilişkidir ki bireysel ya da deneyimsel bir hayal etme nesneyi
yaratır.
Antik Yunan’daki güzellikle ilgili yaygın anlayışın kökenin
Pyhtagorasçılar’a dayandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Platon,
son dönemlerinde Pyhtagorasçılar’dan etkilenerek güzeli
matematiksel bir kavram gibi ele almıştır. Örneğin bir
çember kendi başına güzeldir. Aristoteles’in güzellik anlayışı
da Platon’dan etkilenmiş olduğu gibi Pyhtagorasçılar’dan
da etkilenmiştir. Aristoteles’e göre çok büyük ve çok küçük
olan yani kavrama gücümüzü aşan bir şey güzel olamaz.
Bir nesneyi neyin güzel kıldığını fizik ve kimyaya başvurarak
belirleyemeyiz ya da belirlemeye kalkışsak bile bu konuda
mutlaka anlaşmazlık çıkar. Ayrıca bir nesnenin ne zaman güzel
olduğu konusunda herkesin anlaşmaya varması pek de
olanaklı değildir. Yine de bazı nesnelerin güzel, bazılarının
güzel olmadığını söyler, neye göre güzel dediğimizi bilmiyormuşuz
gibi davranırız. “Gün batımı” bazen güzeldir, bazen
de sıradan. Bazı şiirler güzel, diğerleri tam anlamıyla felakettir.
Bu durumda güzel hakkında akıl yürütür bir sonuca varmak
zorlaşmaktadır. Ancak yine de “güzellik nedir?” sorusu
sorulur. Felsefi düşüncenin yöneldiği zor ama araştırılmaya
değer pek çok soru içerisinde bu soru da yerini almıştır.
Sanat felsefesi, sanatın ne olduğunu keşfetmek çabasıdır ve
bu çabası sanki kimyasal bir maddeymiş gibi sanat örneklerini
keşfetmek ve çözümlemek için çevremizdeki dünyanın
incelenmesini içermez. Ama aralarında sanatın bir yerinin olduğu,
kendimize has etkinliklerimiz üzerinde derinlemesine
düşünmeyi gerekli kılar.
Leonardo da Vinci resimle ayna arasındaki benzerliğe işaret
eder: “ Eğer yaptığınız resmin, doğada konu olarak seçtiğiniz
nesnelere tam benzeyip benzemediğini anlamak istiyorsanız
bir ayna alın ve bu nesnelerin orada nasıl yansıdığına bakarak
aynada gördüğünüzü resminizle karşılaştırın.” Yunan şairi
Simonides: “Resim sessiz bir şiir, şiir konuşan bir resimdir.”
der. 18. yüzyılda Dr. Johnson, Shakespeare’i överken,
okura hayatı doğrulukla yansıtan bir ayna tuttuğunu söyler.
Stendhal, “Kırmızı ve Siyah”ta aynaya benzetir romanı: “Yol
boyunca gezdirilen bir aynadır roman.”
Schiller, aklın kendi özgürlüğü gereğince algılayabildiği anı;
“varlığına, duyarlılığına eksiksiz inandığı an” olarak nitelemektedir
ve aklın böylesine huzura ve özgürlüğe kavuşmasından
doğan ruh halini gerçek bir sanat eserinin, insanın
benliğinden kopup kaçtığı bir an olarak tanımlamaktadır.
Estetik ilk olarak 18. yüzyılda Almanya'da ve önce filozof
Baumgarden’ın bilinçli çabası sonunda kesin anlamını elde
etmiş ve Baumgarden estetiği adeta düşünceyi güzelleştiren
bir sanat olarak nitelemiştir.
Sanat, genel olarak üç öğenin bir arada düşünülmesini gerektirir.
Bunlar; sanatçı, sanatsal ürün ve alımlayıcıdır (dinleyen,
okuyan, seyreden vb.). Sanatçı; akıl, duygu ve duyu
süreçlerini sentezleyerek belirli bir teknikle eserini yaratır. Bu
yaratım yoktan var etmek değil, var olan materyalleri yeni
formalarına dönüştürmek şeklindedir. Renkler, sesler, kelimeler
vb. sanatçının dokunuşu ile yeni biçimlere dönüşür.
Bu yeni biçim, sanat eseridir. Sanat eseri; sanatçının duygu
ve düşüncelerini somutlaştırdığı ve duyusal alana açtığı
nesnelerdir. Alımlayıcı ise beğeni ölçütleriyle sanatsal ürüne
yönelir. Alımlayıcı, sanatsal ürün karşısında tüketici olarak
bulunsa da sanatsal ürünün ortaya konmasında bir etkiye
sahiptir. Alımlayıcılar sanatçının “başkaları’ dır. Sanatseverlerin
beğenileri tek başına ölçüt olarak ele alınmasa da sanatsal
üretimi güdüleyen önemli bir faktörü oluşturur.
Sessizliğin Sesi”nde Andre Malraux şöyle demektedir: “Sanat,
kendisiyle biçimlerin üslup olduğu şeydir.” Doğru stilize
edilmiş kaba gerçeklik değildir. Zihin tarafından değiştirilmiş,
yeniden düşünülmüş gerçekliktir.