9. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 7. Ünite: Biyografi / Otobiyografi - Biyografi / Otobiyografi / Öz Geçmiş Özellikleri - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
1916’da İstanbul’da doğdum. Fatih’te. Öğrenim hayatım hep İstanbul’da geçti diyebilirim. Birkaç seneliğine gittiğim Kastamonu bir yana bırakılırsa ortaokul ikiden sonra Kabataş Lisesinde okudum sonuna kadar. Liseyi Kabataş’ta bitirdim. Sonra Üniversite yılları başladı. Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdim. Orayı 1940’ta sona erdirdim. O tarihten bu yana otuz iki yıl kadar liselerde ve bir yüksek okulda öğretmenlik yaptım. 1972 ortalarında bu öğretmenlik hayatım da sona erdi.
1916 ya da 1917 yılında Tokat’ın Zile ilçesine 12 km uzaklıkta bulunan Çeltek köyünde doğdum. Ailem, I. Dünya Savaşı’nda Rus orduları Doğu Anadolu'yu işgal edince göç etmiş. Kış kıyamet günlerinde kağnı üzerinde uzun bir yolculuktan sonra gelip o köye yerleşmişler. Annem ateşli bir hastalık geçirmiş, saçları tamamen dökülmüş ama ölmemiş ve beni doğurmuş. Annemin yapısı çok güçlüydü. Zaten yaşamımdaki birtakım eksikliklerin şairliğimi beslediği kanaatindeyim. Annem çok zengindi. Zamanla ekonomik durumumuz bozuldu. Babam, parasal durumumuz bozulunca Zile’de nüfus memuru oldu. Daha sonra Tokat’ın Çamlıbel ve Niksar ilçelerinde çalıştı. İlkokulu Niksar’da, liseyi Sivas’ta bitirdim. 1936 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’na girdim. 1940’ta Edebiyat Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun oldum.
28 Şubat 1884’te Gönen’de doğdu. 6 Mart 1920’de İstanbul’da öldü, ilk öğrenimini Gönen’de tamamlayarak geldiği İstanbul’da Eyüp Baytar Rüştiyesini (1896), Edirne’de Askeri İdadiyi (1900) bitirdi. İstanbul’da Harp Okulunun son sınıfında iken teğmen olarak İzmir’e gönderildi. (1903) 1908’den sonra Selanik’te görev yaptı. Balkan Savaşı’nda Yunanlılara esir düştü. (1913) Ölümüne kadar Kabataş Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Şeker hastalığından genç yaşta ölen Ömer Seyfettin, önce Kuş Dili Mezarlığı’na gömüldü (1920), daha sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’na nakledildi (1939). Konularını çocukluk anıları, aile hayatındaki gözlemleri, halk efsaneleri ile daha çok tarihten aldığı ve millî duyguları işlediği 150 kadar hikâyesini 10 yıl gibi kısa bir sürede yazdı.
“Mustafa inan doktorasını yaparak İsviçre’den döndüğü zaman Yüksek Mühendis Mektebinde Teknik, Mekanik ve Mukavemet muallim muavinliğine tayin edilmişti. Aynı yıl, yani 1944’te Yüksek Mühendis Mektebinin İstanbul Teknik Üniversitesi olması üzerine doçentliğe getirildi. Aslında Mustafa İnan’ın doçentliği bir bakıma çok eskiydi: Daha öğrencilik yıllarında, üçüncü sınıfta olduğu sırada Mustafa’yı çok seven matematik profesörü Kerim Erim, onu “doçentim” diye tanıtıyordu öğretmen arkadaşlarına. Sonunda Mustafa İnan gerçek doçent oldu ama şartları pek değişmedi asistanlarıyla oturduğu “ Mekanik Odası’nda çalışmaya başladı. ”
I. Bir kişinin kendi hayat hikâyesini bizzat kendisinin anlattığı türdür.
II. Bu tür için öz yaşam öyküsü ifadesi kullanılmıştır.
III. Çoğunlukla üçüncü tekil kişi anlatımı benimsenir, dolayısıyla nesneldir.
IV. Yazarın eklediği belge ve fotoğraflarla desteklenebilir.
V. Bu metinler en çok anı türüyle benzeşir.
Dostoyevski’nin yüzü bir köylününkini andırmaktadır. Çökmüş ve âdeta kirli sarı bir renk almış olan solgun yanakları, uzun yılların verdiği acılarla kırışmış, buruşmuştur. Derisi kuru bir toprak gibi çatlak çatlaktır ve renksizdir; yirmi yıl boyunca çektiği hastalık, yüzünde bir damla kan bırakmamıştır. İki yanda sivri bir kaya gibi çıkıntılı, İslavlara has elmacık kemikleri, sımsıkı bir ağzı daha belirgin hâle getirmektedir; sivri çenesi ise çalı gibi bir sakalla kaplıdır. Toprak, kaya ve orman... İlkel ve içler acısı bir manzara... işte Dostoyevski’nin yüzü! Bir köylünün hattâ bir dilencinin yüzünü andıran bu yüzde her şey karanlıktır ve güzellikten eser yoktur, her şey toprağı hatırlatır bize: Yavan, donuk ve renksiz toprağı...
İngilizce bir kısaltma olan CV, Curriculum Vitae sözcüklerinin kısaltmasıdır. Köken olarak “hayat yolu” anlamına gelen Curriculum Vitae, Türkçede “ ……….. ” anlamına gelmekte ve bu kavramla karşılanmaktadır. CV, kişinin iş yaşamını, uzmanı olduğu konudaki deneyim ve birikimlerini resmî bir dil ve şekille aktardığı; daha çok iş başvurularında kullanılan metinlerdir.
I. Biyografide öznellik, otobiyografide nesnellik ön plandadır.
II. Biyografide belge, otobiyografide hafıza önemlidir.
III. Biyografide dış dünya, otobiyografide iç dünya öne çıkar.
IV. Biyografide üçüncü kişi, otobiyografide birinci kişili anlatım vardır.
V. Biyografide tanıtılan kişi çevresiyle ele alınır, otobiyografide kişi kendisini anlatır.