12. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 4. Ünite: Roman - Cumhuriyet Dönemi (1923 -1950) Romanı Test Soruları - Test Çöz - 2023 Yeni MEB Eğitim Müfredatına Uygun Yeni Nesil Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Sanat hayatına Millî Edebiyat Dönemi’nde başlayan sanatçı, Türkçülük düşüncesiyle Cumhuriyet Dönemi’nde de eser vermeye devam etmiştir. Romanlarında kaybedilen topraklarda Türklerin çektiği acılar, şımarık azınlıklar, yozlaşmalar gibi konulan işleyen sanatçı ve metinlerini şiir parçalarıyla zenginleştirir. Hayattan Hikâyeler, Sarı Zeybek gibi hikâyeleri ve Dikmen Yıldızı adlı romanıyla tanınır.
Küçük Ağa Millî Mücadele'yi hiçbir aşırılığa kaçmadan yaşamın içinden seçtiği canlı tiplerle ve objektif olarak ele alan başarılı bir romandır. Roman kahramanları bütün hâl ve hareketlerinde, duygu ve düşüncelerinde doğaldır. Yazar, Çolak Salih’in yeniden kendisine gelişini, özüne, milletine dönüşünü ve İstanbullu Hoca’nın Küçük Ağa oluşunu hiçbir zorlamaya kaçmadan, tabii bir çizgi içinde anlatmada oldukça başarılıdır.
Tarih her dönemiyle romanlarda yer almıştır. Örneğin Osmanlı Devleti’nin kuruluşu Kemal Tahir’in , Tarık Buğra’nın --- , Yavuz Bahadıroğlu’nun --- romanlarında işlenir.
Türk edebiyatında kimi romanlarda olaylar Kurtuluş Savaşı yıllarında geçmesine karşılık ana tema savaş değildir. Kurtuluş Savaşı roman kahramanlarının düşünceleri biçiminde küçük tablolar halinde anlatılmaktadır.
• İlk önce folklor araştırmalarıyla yazı hayatına başlamış, şiirler yazmış, roman ve tiyatrolarıyla ün kazanmıştır.
• Romanlarında Torosları, Çukurova’yı ve Çukurova insanlarının acı yaşamını, eşkıyaların ve ağaların yaptıklarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur.
• Yapıtlarındaki kişiler köy ve kasaba tipleridir. Doğa betimlemelerine çok yer vermiştir.
Türk edebiyatında modern romanın ilk olgun örneklerini vermiş, geniş esin kaynaklarıyla, zengin ve derinlikli bir roman anlayışını edebiyatımıza armağan etmiş bir yazardır. Bunun en güzel örneği olan Sahnenin Dışındakiler üçlemesiyle estetik, medeniyet, gelenek, Osmanlı müziği, Batı müziği, Doğu-Batı sentezinin mümkünlüğü gibi temaları bünyesinde harmanlar. Neşati’nin
“Gittin emma ki kodun hasret ile canı bile
İstemem sensiz geçen sohbet-i yâranı bile”
beytinin bir epigraf olarak kullanıldığı romanlarda, Türk edebiyatının estetik sorunu ilk kez tartışılmıştır. Ayrıca Millî Mücadele yıllarında geçen üçlemede İstanbul bir mekân, bir fon değil, doğrudan kahraman olarak kullanılmıştır.
Konularını Çankırı, Çorum yöresinden Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya öykülerinden alan romanlarında törelerine bağlı, kökü geçmişlerde, köy yaşamı ve sorunlarını derinliğine geliştirdiği, yerli dekor ve renkleri ustalıkla kullanarak gerçek Anadolu romanını yaşadığı, yaşattığı görülür. Rahmet Yollan Kesti, Esir Şehrin İnsanları, Köyün Kamburu romanlarından bazılarıdır.
Acıların ve direncin şairi olarak tanınır. Acılara rağmen iyimserliğini yitirmez. Bazı şiirlerinde toplumsal gerçeği kavratmayı esas alır. Açlık, yoksulluk ve savaşa direnmeye çalışır. Romanlarında genellikle savaş yıllarını işler. “Özgürlük Türküsü”nde kırgın ama gelecekten umudunu kesmemiş insanın hayatın zorlukları karşısında doğayla bütünleştikçe kazandığı güven duygusunu ele alır. Yedi ciltlik Kutsal Barış ile Savaş ve Acılar gibi önemli romanlara imza atar. Kutsal İsyan ve Kutsal Barış romanları Kurtuluş Savaşı ve sonrasını belgeler nitelikledir.
Gerçek, aydının fetih hülyasından apayrıdır: Toplumsal paradigmalar çökmüştür. Rüşvet, hırsızlık gibi yolsuzluklar, siyasi çekişmelerle kendi konumunu korumaya çalışan devlet adamları, haksız rekabette dibe vurmuş Türk ticareti ve daha Üsteler boyunca uzatılabilecek olumsuzluklar toplumun hemen her alanda yaşadığı buhranı gösterir. Doğu, Avrupa’nın istediği yönde değişmekte, yani fikirse! bir hareketlilik yerine yüzeysel bir görüntünün cazibesine kapılmanın sancısını çekmektedir. Halk, genel olarak yoksulluk ve savaşlarla kıvranırken imkânı olan paşazadeler de kendi sefa âlemlerinde günlerini devam ettirmektedir. Batı’nın kültürel ve bilimsel atmosferiyle tanıştırılan bu gençler, bilimi unutur, kültürü ise şık giyinip mesire yerlerinde gezmek olarak algılar. Toplumsal değerlerinden soyutlanan insanlar, nihayetinde iradelerini teslim ettikleri uygunsuz kadınlar tarafından sömürülür.