12. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 2. Ünite: Hikaye - Cumhuriyet Dönemi ( 1940 - 1960 ) Hikayesi - Test Çöz - Tüm testlere bu sayfadan ulaşabilir; hem eğlenip hem de kendini test edebilirsin.
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Dülger Balığının Ölümü adlı hikâyesinde konu dülger balığıdır ama dikkat, ilgi, sevgi ve acıma duygularıyla ona yazarın kendisi de karışır. Buna göre denilebilir ki, hikâyenin kahramanlarından biri de Sait Faik’tir. Yazar, dülger balığına bakarken adeta onda, kendisine benzer, çevresi tarafından anlaşılmayan, sevilmeyen, hakir görülen insanların sembolünü bulur. Yazar, dülger balığının ölümünü seyrederken, onun yaşama sevinciyle beraber, korkusunu da kendi içinde hisseder: “içimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. Bu hepimizin bildiği bir korku idi: Ölüm korkusu." Dolayısıyla bu metinde anlatanla anlatılan iç içe girmiştir. Sait Faik, âdeta ölen dülger balığının ta kendisi olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından biridir. Roman, hikâye, oyun, makale, inceleme, anı gibi çeşitli türlerde eserler vermiştir. Daha çok, Kapı, Kilit, Anahtar... gibi tarihî romanlarıyla ön plana çıkan yazar, önce hikâyeleriyle tanınmıştır. Abdürrezzak Efendi ve Menevşeler Ölmemeli adlı iki hikâye kitabı bulunan bazı hikâyeleri de çeşitli dergi ve gazete sayfalarında kalmıştır. Bunlardan birisi de Vapurda Bir Adam Vardı başlıklı hikâyesidir.
İki kişi, ortada, alçak hasır iskemlelere karşılıklı oturmuş, tavla oynuyorlardı. O da gitti, üçüncü boş iskemleye oturdu. Oyunculardan biri oyunu kaybetti. Yenilmesini Hafız’ın uğursuzluğuna verdi.
- Hafız, dedi. Şimdi oyun bilince, bir parti de seninle oynayacağım.
Hafız şemsiye sapını ağzından çıkararak:
- Ben tavla bilmem ki, dedi.
- Tavla bilmez misin?
- Bilmem ya!...
- E, bilmezsin de deminden beri ne bakıp duruyorsun?
Hafız Nuri Efendi, buna kızar gibi oldu. “Benim sana ne ziyanım var” diyecekti, demedi. Kalktı, kahve kapısına gitti, durdu. “Eve dönsem” diye düşündü. Artık ikindi vakti. Akşam oluyor. Köşeden geçerken bakkaldan ekmeğini aldı, eve gitti. Annesi kapının ipini çekti. Mangalda pişen yemeğin kokusu bütün evi bürümüştü. Odasına çıktı, gecelik entarisini, Şam hırkasını giydi, pencerenin önünde oturdu. Akşam satıcıları geçiyor. Mahalleye akşam rengi çöküyordu. Sokağın köşesinden bir çocuk:
- Hayriii, gel; annem seni çağırıyor! diye kardeşine sesleniyor.
Ben biliyorum. Sen, artık odaların bu döşeniş tarzını hatta bu evi beğenmiyorsun... Uçmayı öğrenmiş bir serçe yavrusu gibi, gözün başka dallarda. Senin düşündüğün, kim bilir ne cici şeydir. Bizi misafir edeceğin odayı da unutmamışsındır, buna eminim. Bu kadarı bize... Bana yeter. Fakat annen... Bunu sen de seziyor, arada sırada hatta sık sık kardeşlerini nasıl okutacağından, bizim için neler tasavvur ettiğinden bahsediyorsun. Fakat birbirimizden niçin gizleyelim, sen böyle konuşurken sesini titreten şeyde biraz vicdan burkulması ve daha çok çaresizliğin azabı yok mu?
Pencere iyiden iyiye aydınlanmıştı.
Renksiz, sessiz ve serin kuşluk vakti. Yatağın ılıklığı, belirsiz duygular, düşünceden kaçış. Dalmışım.
— Yahu...
— Ne var?
— Geldi...
— İyi ya işte…
Fakat mesele bu değildi. Karım beni kayıtsız buluyor ve üzülüyordu:
— Bir şey söylemeyecek misin; bu üçüncü oluyor... Ha yahu: Ne yapacağız?
Bilir miyim ben. Fakat ona:
— Yarın bir şeyler yaparım, diyorum.
Hangi yarın?.. Gökyüzü tatlı maviliğini bulmuştu bile. Gün, katılmaya mecbur olduğumuz gün, başlıyordu. Karım haklı. Bunun üzerinde durmak lazım. Oğlum yatağına daha yeni giriyordu. Ona, bu yaptığının ümitsiz bir isyan olduğunu anlatmalıydım. Yataktan, birdenbire fırladım.
(I) Cumhuriyet Dönemi'nin 1940-1960 yıllan arasında bireyin iç dünyasını esas alan, toplumcu gerçekçi, modernist, millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazılmıştır. (II) Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmışlardır. (III) Samim Kocagöz, Fakir Baykurt, Haldun Taner, Talip Apaydın gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; hikâyelerinde köy ve köylünün sorunları, toprak kavgaları, köyden kente göç gibi toplumsal konuları ele almışlardır. (IV) Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal modernist çizgide hikâyeler vermişlerdir, (V) Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
Ahmet Hamdi Tanpınar ilk öykü kitabı ----- psikolojik tahlillerin ağır bastığı beş hikâyeden oluşmaktadır. Tarık Buğra ise ----- adlı hikâyesinde bir anne-babanın kendilerinden gittikçe uzaklaşan genç oğulları hakkındaki endişe ve korkularını ele almıştır.
Bir şiir topluluğu olan Yedi Meşaleciler’in sadece öykü yazan tek üyesidir. Beşer Dakikalık Hikâyeler kitabında, geleneksel Fransız öyküsü etkisindeki Türk öykücülüğüne O’Henry öyküleri tarzında Amerikan kısa öyküsü etkisini taşımıştır. Gazeteciliğinin de etkisiyle küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet Dönemi'nde korku türünde örnekler veren ilk hikayecidir. Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi K/ş/önemli hikâyelerindendir. Osmanoflar adlı birde romanı vardır.
Büyükçe lambamız misafirin yanında. Başka lambamız da yok. Babam, mutfakta kullandığımız idare kandili ile çalışabilecek mi? Ben suçluyum, babam da hiç sesini çıkarmıyor. “Ben sana söyledim, benim sözümü dinlemedin.” dese, ben de “Evet, suç bendedir!” desem yahut yalnızca “Suç benimdir, senin sözünü dinlemedim” diyebilsem gidip rahat yatacağım. (Ana Baba)
Mendil Altında adlı hikâyesinde, bir sicil müdürünün yemekten sonra mindere uzanıp uyumak istemesi, karasineklerden korunmak için cebinden çıkardığı keten mendili yüzüne örtmesi, mendilin altında çocukların okul taksitleri, karısının para için sızlanması, işinden atılan bir memurun durumu, amirleriyle olan ilişkileri, milletvekili seçilme hayali gibi düşüncelerle boğuşması, mendil altında uyumanın mümkün olmadığını anlayınca da uzandığı yerden kalkıp hizmetçiden kahve istemesi anlatılır.