12. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 2. Ünite: Hikaye - Cumhuriyet Dönemi ( 1960 Sonrası ) Hikayesi Test Çöz - Online ve süreli test çözüp öğrencilerin kendini deneyebileceği Türkiye'nin en kapsamlı test çözme portalı.
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
I. metin
“Gözlerimi açtığımda otobüsün içindeydim. Otobüs yana devrilmiş, önden hafif bir duman çıkıyordu. Yanımda, yöremde, koltukların üstünde, altında, ara yolda insanlar (baygın ya da ölü) serilmişlerdi. Onların üstüne basa basa ön kapıya doğru ilerledim. Şoförün atladığı kapı açıktı. Ama otobüs sağ yana yattığından, kapı ile yer arası bir insan boyundan fazla bir yükseklikteydi.”
II. metin
“Gazeteyi aldım. Sayfanın üçte birini kaplayan fotoğrafa baktım. Bu düşmüş bir uçak enkazının fotoğrafıydı. Fotoğrafın içinde, bir çerçeve içine gömülmüş bir gençlik fotoğrafım
yer alıyordu. Fotoğrafın altında şunları okudum: Düşen jet uçağı ve kazadan kurtulan tek yolcu Muhtar Güde” Bu iki metin aynı olaydan hareketle birincisi özne anlatıcının yaşadığı gerçeklik, İkincisi ise gazetenin yansıttığı gerçekliktir.
Yenilikçi öykücülerin çağdaş dünya edebiyatı ve akımlarına olan ilgisi, öykünün modernleşme yolunda attığı önemli adımlardan sayılmıştır. Ancak öykünün “altın çağı’’nın modernizmle olan ilişkisi, Meksikalı yazar Octavio Paz’ın şu sözleriyle birlikte düşünüldüğünde daha net bir şekilde anlaşılır “Modern çağ, bölünmenin ve kendini yadsımanın çağıdır, eleştirinin çağı. Modern çağ değişimle, değişim eleştiriyle ve her ikisi ilerlemeyle özdeşleşmiştir. Modern sanat eleştirel olduğu için moderndir." 1950 kuşağı öykücülüğünü “modern” yapan önemli öğelerden biri, …
Param var. Nüfus cüzdanım yanımda değil. O gerekli sanırım. Adama, Sankumluyum da diyemem, evine gitseydin der, inanmaz da kapının sürgülenmesi hikâyesine, kuşkulanır, inansa bile bir türlü, otelin önünden geçemem bir daha. En iyisi açıkça yanıma almadım, demek. Balığa çıktık derim. Lâf olsun diye zaten birer balık çektik Suat’la. O, eli boş dönmesin diye aldı yanma. Eve götürür, tel dolabının orta yerine yerleştirir. Ailece paylaşacak olsalar, bir tadımlık bile düşmez her birine. Bilemedin, kedinin önüne attırır büyük hanım. Ama balığa çıkan Suat, balıkla dönmüştür eve. Anam bilir niye çıktığımı denize. Bir şey söylemeyi de Dilâver Hanımlığına yediremez. Balığı attım zaten. Ölü eti ne yapayım. Otelde gülerlerdi tek balığı görseler. Hem onlara ne. Gider yatarım. Dertleri künye ise ezbere okurum. Köyün yabancısı olsam eski mahalledeki otelin yerini bilir miydim sanki.
Türk edebiyatında yazılan hikâyeler genel olarak olay ve durum öyküsü olmak üzere ikiye ayrılır.
1950 dönemi Türk öykücülüğünün çağdaş yazarlarından biridir. Öykülerinde ait olduğu toplumun insanlarıyla uyuşamamış, toplumun yerleşik değerlerine başkaldırmış ve bilinçli olarak bir tarafta yer almayan bireyin hikâyesini anlatır. Onun edebiyatının en önemli özelliği meydan okuyuculuktur; yerleşik değerlere, dil yapılarına, edebiyatın kurumsallaşmasına başkaldırır. Sanatçı kendini rahatsız eden değerlere karşı çıkar ve bunu ilk olarak dilde gerçekleştirir. ilk öykü kitabı Hallaç'ta yer alan öykülerinde konu, karakter ya da olay örgüsünden ziyade dille problemi vardır. Toplumsal eleştirilerde ironik ve sert bir dil kullanır. Hallaç öykü kitabını Gecede ve Eski Sevgili takip eder. Bu öykü kitaplarında kadın karakterlerinin yer aldığı hastalıklı bir toplumu anlatmaya devam eder.
Hikâye, roman, deneme türünde eserler veren sanatçı; farklı biçim, teknik ve içerikte eserler yazdı. Çalışmalarıyla çeşitli ödüller aldı. Modern toplumsal yapı içinde yalnızlaşan ve iç dünyasına yaptığı yolculukla yaşamı, dünyayı anlamaya çalışan bireyi eserlerinde felsefi bir derinlikle ele aldı. Sanatçı; ölüm, korku, yalnızlık, gibi kavramlar üzerinden bireyin iç dünyasını imgesel bir anlatımla yansıttı.
1960’lı yıllardan sonra İslami söylemin sözcülüğünü yapan sanatçılardandır. Eserleri geleneksel hayatın ve bu hayata özgü değerler manzumesinin izleriyle örülüdür. Gül Yetiştiren Adam romanı bu söylemin en önemli eserlerindendir. Çok Sesli Bir Ölüm, Çözülme, Hastalar ve Işıklar, Kuyu, Hışırtı adlı öykü kitaplarıyla bu hareketin öncü isimlerinden biridir.
Son otuz yılın en önemli öykü yazarlarından olan sanatçı, hikâyedeki yeni biçim ve üslup denemeleriyle dikkat çekmiştir. “Uzun hikâye" tarzını geliştiren yazar eserlerinde insanın derinliğine yönelmiş: rüya ile gerçek arasında geçmişi arayan, zamanı ve eşyayı sorgulayan bir bireyi anlatmıştır. Canlı diyaloglar, iç konuşmalar, yerel sözcükler ve geleneksel anlatı unsurları yazarın üslubunu ilgi çekici hâle getirmiştir. Ortadaki Adam, Yoksulluk içimizde. Hüzün ve Tesadüf, Beyhude Ömrüm başlıca eserlerindendir.
- Bir gün batacağız, dedim.
- Ona şüphe yok, dedi. Az önce söyledim size.
- Bir şey yapılamaz mı? dedim.
- Kafamı kurcalayan tek soru bu, dedi. Uykularımı kaçıran tek soru bu. Yapılacak bir şey olmalı.
- Yapılacak tek şey, belki kaptan olmaktır, dedim.
- Ben de öyle düşündüm ilk zamanlar, dedi. Ama bu neyi çözümler? Amacımız ne? Kendimizi mi kurtarmak, yoksa gemiyi mi?