12. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 2. Ünite: Hikaye - Cumhuriyet Dönemi ( 1960 Sonrası ) Hikayesi - Test Çöz - 2023 Yeni MEB Eğitim Müfredatına Uygun Yeni Nesil Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Yazar, kendi öykücülüğünü anlatırken "Öykücülüğümde önemli bulduğum, Doğu’nun öykücülüğü ile Batı öykücülüğünü kendi yazarlığım içinde bir üsluba dönüştürmek. Yani hem Doğu’nun tahkiye geleneğini, hatta şiirsel söylemini, hem de Batı’nın gücünü onların parçalanmışlığından, dramatik çıkarımlarından alan tekniğini aynı tezgâhta kullanmaya çalışıyorum” demiş ve sıcak bir anlatım ve güzel bir Türkçeyle sürekli aynı motifleri çoğu zamanlar içinde yazmıştır.
Yazar “tek bir gerçeğin” olmadığı görüşünden hareket ederek öykülerinde “gerçeği” çeşitli biçimlerde yansıtmayı denedi. Çoğul bakış açısıyla gerçekliğin farklı boyutlarını kurguladı. Ele aldığı kişilerin değişik toplum ve çevre baskılan karşısındaki durumlarını geniş ruhsal çözümlemelerle işlemeye çatıştı. Bu anlamda aynı kuşağın diğer öykücüleri arasında eski yolunu terk etmeyen bir öykücü olarak değerlendirildi. Kaçkınlar, Bozgun, Av ve Bir Gemide adlı kitaplarında bireyin içinde yaşadığı değerler dizgesinden kopukluğundan kaynaklanan felsefi boyutlu bir bunalım izleğini sürdürdü. Alegori ve bilinçaltından yararlanarak Kafkaesk bir dünyada hiçliği, kendi üzerine kapanan bireyin varlığını derinden kavramak istediğinde ona temel bulamayışını dile getirdi. Minimal öykü olarak da adlandırılan ‘Küçürek öykü’nün en önemli örneklerini Türk edebiyatına kazandırmıştır.
Az sayıdaki kelimeyle yoğun anlamlar aktarma gücüne sahip olan sanatsal iletişim araçlarıdır. Bu tarz hikâyenin üç önemli belirleyici özelliği vardır: Kısalık, yoğunluk ve birlik. Bu tür hikâyede anlam yoğunluğu, doku zenginliği ve biçim sıklığı dikkat çeker. Hikâyenin içeriksel ve nesnel ölçüleri, küçük boyutlara sahiptir. Yazar, okuyucu üzerinde sanatsal bir etki yaratmak ve bu etkiyi artırmak amacıyla hikâyenin içeriğinin boyutlarını kasıtlı olarak küçültür. Bu nedenle kelime eksiltme, zaman-mekân ayrıntılarını silme ve bir durumu minyatürleştirme bu türün en çok yararlandığı anlatı unsurlarıdır.
Sanatçının hikâyelerinin en önemli özelliği, kendi başına müstakil olarak yazılmalarına rağmen bir araya geldiklerinde başarılı bir şekilde “bütün” oluşturmalarıdır. Onun bu tekniği edebiyatımız açısından büyük bir yeniliktir. Bu tekniği Kuran-ı Kerim’de görülen ve geleneğimizde olan “kıssa” kavramından esinlenerek kullandığını söylemektedir. Hikâyelerinde yabancılaşmanın karşısında olmuş ve her tür gelişimin tarihimizde ve öz değerlerimizde olduğunu dile getirmiştir.
(I) Modernizmi esas alan eserlerde dii ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışına çıkılarak bilinç akışı, iç konuşma, geriye dönüş gibi anlatım tekniklerine yer verilmiştir. (II) Klasik eserlerde temel alınan olay, karakter, çevre unsurları daha belirginleştirilirken simge, imge, bakış açısı, ironi, çağrışım hikâyenin dışına itilmiştir. (III) Bu anlayışta yazılan eserlerde insanlar, duygu ve düşünceleriyle karmaşık ve çok yönlü bir varlık olarak görülür. (IV) Modern yaşamdaki bireyin bunalımı, toplumla çatışması, yalnızlığı, huzursuzluğu, topluma yabancılaşmasının anlatıldığı bu eserlerde sıradan bir zaman akışı kullanılmaz; eserdeki kişi veya kişiler aynı zaman dilimi içinde değişik zaman dilimlerini yaşar. (V) Türk edebiyatında Ferit Edgü, Bilge Karasu, Orhan Pamuk, Adalet Ağaoğlu, Nezihe Meriç, Pınar Kür, Latife Tekin, Yusuf Atılgan gibi sanatçıların eserlerinde modernizmin izleri görülür.
Bireyin iç dünyasını yansıtan sanatçılar arasında yer alır. Hikâyelerinde yabancılaşmanın karşısında tavır alan sanatçı, her türlü gelişimin tarihimizde ve öz değerlerimizde olduğunu anlatır, “Kıssa” geleneğine dayalı hikâyeler kaleme alır. Modern hikâyenin tekniklerinden yararlanan yazar, kendine özgü orijinal bir üslup geliştirir. Anadolu özellikle de Doğu insanının konuşmasını, şive taklitlerini başarıyla yansıtır. Hikâyelerinde zaman zaman okuyucuyla sohbet eden bir tarza sahiptir. "Dergâh” ve "Hareket dergilerinde yöneticilik de yapan yazarın Yoksulluk içimizde ve Ya Tahammül Ya Sefer ödüllü eserlerindendir.
I. Üst kurmaca
II. Okur merkezlilik
III. Kronolojik zaman
IV. Parodi/ pastiş
V. Söylemde çoğulluk
Asıl mesleği jeofizik mühendisliği olan sanatçı, 1980 sonrası öykücüleri arasında en üretken ve en nitelikli isimlerden biridir. Patika adlı eseriyle 1987’de ilk ödülünü alır. Orhan Kemal’in açtığı yolda yapılandırdığı öyküleri genellikle bireyin yalnızlığı üzerine odaklanır ve daha çok kısa öykünün mekânı olan taşrada hayat bulur. Gündelik yaşamda varlığı bile hissedilemeyen toplumun alt tabakasındaki küçük insanların, kent ve kasabaların kenar mahallelerinde tutunamayan sıradan kimselerin iç dünyalarına ayna tutar. Bunlar, daha çok kenara itilmiş işsiz güçsüzlerin, sokaklarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmış çaresizlerin; akli dengesi yerinde olmayan kimselerin, meczupların; tiner ve alkol gibi zararlı alışkanlıkları olan çevrelerin küçük dünyalarını, umutsuzluğa dair his ve hayallerini gündeme getirir. Bu bağlamda öykülerde tematik bir “odaklaşmanın yer aldığı gözlemlenmektedir. Metinlerde yazarın temel ilgi alanı olarak çağdaş insanın sosyal çevreyle iletişimsizliğine; bireyin içe dönük davranışlarında derin bir korku uyandıran yalnızlık, umutsuzluk ve karamsarlık duygularına, kısacası kimlik bunalımına dikkat çekmek öne çıkar. Temmuz Suçlu, Gemiler de Ağlarmış, Aynadaki Zaman ve Örümcek Kapanı yazarın eserlerinden bazılarıdır.
Yazar pek çok şeyi uzun uzun anlatmak zorunda değildir. Okuyucunun zaten bildiği bir şeyleri ima ederek geçer ve pek çok ayrıntıyı anlatmaz; öyküde eksik bırakılan noktalan okurun tamamlamasını bekler. Bu bakımdan okura da çok iş düştüğünü söylemek gerekir. Yazar, şiirde olduğu gibi çoğu zaman imgeler kurar ve onların gücünden faydalanarak hikâyesini anlatır: Bu tarz metinlerde, ayrıntıların yerini hepimize tanıdık gelen imgeler alır. Evet, tamam, der okur: {…}Bize boşu boşuna ayrıntıları anlatmayın, onlara ihtiyacımız yok. Bizim ihtiyacımız olan şaşırtıcılık, konuya hemen girilmesi, kıssadan hissenin hemen çıkarılması, bir şeyin beklenmedik bir anda kırılıvermesi ya da onarılmasıdır.
Küçük istasyon binasının arkasında, battal bir hatta çekilmiş, eski bir vagonda kalıyorduk. Vagondan ev.
Babam erkenden işe giderdi. Ben uyandığımda yoktu yani. Annem o sırada dışarıda olurdu. Tavuklara yem veriyor tabi. Kızardım ona. Beni bekle, beni uyandır, birlikte yem verelim diye. Dışarıda yakıcı bir güneş vardı. Yazın güneş, kışın kar. Doğuda bir yerlerde olmalıydık. Annem vagon evin önüne bir bahçe kurmuştu. Vagonun çatısına çekilmiş iplere dolaşık ebruli, mavi kahkaha çiçekleri, cennet süpürgeleri, gece safaları, kadifeler, hatta teneke kutulara dikilmiş iki de karanfil vardı. Havalar serinleyince karanfilleri içeri alırdık. Vagon evin ırmağa bakan yüzüne bir pencere açılmıştı. Karanfilleri onun önüne koyardık. Sabah uyandığımda, pencereden sızan güneş gözlerimi kamaştırır; ortalığı bir karanfil kokusu kaplardı.
Tavuklar için küçük bir tahta kümes, bir de fino köpeğimiz vardı. Annem tulumbadan su çeker, elimi yüzümü yıkardı. Sonra vagonun gölgesine çekilip fasulye ayıklardı.