12. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - Tüm sınıf testleri çöz ve cevap anahtarıyla kontrol et.
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Dışa vurumculuk olarak adlandırılan akım, politik istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü ortamında Almanya'da pozitivizm, natüralizm ve empresyonizm akımlarına karşı olarak 20.
yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışa vurumcu sanatın amacı, sanatçının duyguları ve iç dünyasını renk, çizgi, düzlem ve kütle aracılığıyla dışa vurmasıdır. Bu duygulan daha iyi yansıtabilmek için sanatçı geleneksel kuralların dışına çıkarak gerçeğin biçimini bozma yöntemini kullanır ve sanatçının öznel duygularına dayanmaktadır. Doğanın olduğu gibi temsili yerine duygular ve iç dünya ön plana çıkarılmaktadır.
I. Konu günlük hayattan ve tarihten alınır.
II. Kişiler tek yönlüdür, ya hep iyi, ya hep kötü.
III. Yazar eserlerde kendi kimliğini gizler.
IV. Yazar, hayal ve duygularına alabildiğince yer verir.
V. Duygular coşkun bir dille dile getirilir.
………. savunanlar edebî eserlerde belli konular yerine insan ve toplum hayatıyla ilgili her şeyin işlenebileceğini, dram ile trajedinin gülünç ile acıklının bir arada bulunabileceğini söylemişlerdir. Tabiat, sanatkârın ilham kaynağı, eser kahramanın sığınadır. Bunun için tabiat görünen ve görünmeyen yanları ile anlatılmalıdır. Yalnız görünen manzarayı tasvir etmek yetmez. Onun derinindeki anlamda sezilmelidir. Çünkü sanat bir taklit değil bir yaratma işidir. Yaratmak için ele aldığınız kişinin, manzaranın ruhunun kavramak gerekir. Sanatçı hayal gücü ve çeşitli temalarla bu ruhun mucizesi hissettirir. Bu temalar içerisinde aşk, bu sanatçıların etkilendiği ve eserlerinde yansıtmaktan çekinmedikleri bir tema olmuştur.
……….. sanatkâr, eserinde ifade edeceği gerçeği duyuları, duyguları, zekâsı, aklı, sezgisi ve hayal gücüyle yani bütün benliğiyle kucaklamaya çalışır. Böyle bir gerçek, en nesnel gerçektir. Bir başka ifadeyle, onlara göre sanat/ edebiyatın özü, dinamik bir oluş içindeki insanın duygu ve ihtirasları; insanın duygu tecrübesidir. Sanat/edebiyat, coşkun duyguların sükûnet içindeki tefekküründen doğar. Söz konusu duygu ve ihtiraslar, öncelikle bireyseldir ve sanatkâra aittir. Ancak bu bireysellik, onun evrensel olmasını engellemez.
0, toplumu bir laboratuvar, insanı deney malzemesi, sanatçıyı da bir bilgin olarak kabul eder. Eserlerinde toplumun yaralarını sarıp çirkinliklerini ortaya çıkarmaya çalışır. Bunun için hayatı bütün yönleriyle; iğrenç, çirkin ve bayağı sahneleriyle anlatmaktan çekinmez. Kişiliğin oluşmasında doğal ve toplumsal çevrenin etkisi, irsiyet kanunu olduğuna inanır. Eserlerinde örnek aldığı roman Germinal’dir.
I. Don Kişot
II. Sefiller
III. Suç ve Ceza
Gözlemci demek, doğadaki olayları hiçbir değişikliğe uğratmadan, olduğu gibi inceleyen kişi demektir. Deneyci ise olayları doğanın ortaya çıkardığı biçimlere göre değil, herhangi bir amaçla kendisinin onlara şu ya da bu koşullar altında verdiği biçimlere göre inceleyen kişidir.
…………… göre sanatın üç temel öğesi vardır: Akıl, sağduyu ve tabiat. Her eser güzelliğini akıldan alır. Sağduyuya uymayan bir anlatımın hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Bu yüzden hiçbir şey gerçekten daha güzel değildir. İnsan ancak inandığı şeyden heyecan duyar. Tabiatta bulunan her şey sanatta da vardır. Bundan ötürü tabiatı taklit etmek gereği önemlidir. Zira yalnız gerçek olan şey taklit edilir. Gerçek olmayan hiçbir şeyin devamı olmaz.
Sanatçılar akla karşı çıkarlar ve bilinçdışını esas alırlar. Akılla sınırlanan gerçeği aşmak amacında olan akım, sanatı aklın ürünü olmaktan çıkararak tesadüf ve otomatizmin ürünü hâline getirir, insanın gerçek yanının saklı olduğu bilinçdışına ulaşmak için insanın tam bir özgürlük içinde olduğu rüya yöntemine, kimi zaman hipnotizmaya, hatta uyuşturucu maddelere başvururlar. Bilinçdışının su yüzüne çıkmasına engel olan bütün sanat kurallarına, ahlâkî değer yargılarına karşı çıkılır. Dilin, bilinçdışının verilerini ifade etmek için yetersiz olduğunu ve bu nedenle dile farklı bir anlatım şekli vermek gerektiğini düşünürler.